30 Aralık 2010 Perşembe

2011 vış list

Evet blog, yanlış yazmadım. Vış list, çünkü listeye bakınca vış demek işten değil. Bunlar sadece kılık kıyafet vış listi bi de he. Lafı uzatmiim de vış listime geçeyim:

1. Darla, güzel darla artık benim ol. Biz birbirimize aitiz!

2. Celine, tatlım hem zarfın hem de flap halin şahane! Benim olacaksın kızım o kaddar!

3. Stella, fermuarlı paltoyu benim için yapmışsın, lacivertini yollayabilirsin canım.

4. Chris canım negzel lastik pabuçlar bunlar! Ah canım bana mı :)

5. Olivia o gözlüklerin benim olacak!

6. MacBook Air, sen de benim olacaksın!

7. Ceket diyordum ama takım daha güzel duruyor. Karar verdim bi takım istiyorum. Coco i love u.

8. Bütün bu güzeller için böyle bi giyinme odası.

9. Artık buraya ve de buraya gitmek istiyorum. 2010'da kıçımı kaldıramadım. 2011'de gidicimm.

10. Vural'cım Fato'ya karşı pislik ötesiydin amma velakin pek sevimlisin. Kedi canını senin! 2011 vış listimde sen de varsın bibek!

11. Valide Sultan bana bundan alsın!

12. Artık şu romanı tamamliim be blog!

13. Yarım bıraktığım öykü, senaryo ne varsa onları da yazayım!

14. Yerabbim ulu manitum bana da Olivia'nın Johannes'i gibi birini yolla. Dinimiz, amin!

15. Blog, 2010 çok sikimsonikti. 2011 benim yılım olsun be! Bırak bu yılda da ben eğleniim be! Çok görme!

Valla blog vış listem daha uzun aslında ama bunlar önemliler.

Şuku yıllar diler, öperim blog! Aklıma gelirse de edit büdüt yaparım vış liste :)

29 Aralık 2010 Çarşamba

2010, babanı da al git burdan!

Gelin canlar bir olalım, elimizi ciğerimize koyup 2010 yılının son derece sikimsonik bir yıl olduğunu kabul edelim. Aa ne dedi, ne dedim! Evet doğru dedim, sizi bilemem ama benim için ultimate sikko bir seneydi 2010. Gayet leş, gereksiz. Çift sayıları oldum olası sevmem zaten. Ha diyeceksiniz ki, 2009 çok mu güzeldi, yo değildi ama yine de eh fena değildi. Ama 2010 çok boktandı, hele ki son 2 hafta kalan ömrümün 2-3 senesini almıştır benden. Ivır zıvır cıvır bıdır! Nereye kadar! Yeterin artık! Yerabbi feryadımı artık duysan diyorum, Emel Sayın'ı tuttum benim yerime o söylüyor!

Neyse, neler oldu lan edie 2010'da ki bu denli nefret ediyorsun diyeceksiniz, düşünelim, bakalım neler olmuş.

Senenin ilk yarısı, Mayıs'a kadar filan gayet salaksonikti. Yengeçler tarafından kıskaçlandım, mala bağladım. Mayıs'tan sonra merkürün geri gitmesi, zuhah hep bunu yapmak istemiştim blog, merkürün geri gitmesi, diğer gezegenlerle transmantasyon atmasyon zıbırasyondan dolayı ikizler burcu nanayı yedi. Ay haha şahane bir astrolog oldum. Rezzan kiraz gör beni!

Neyse, bu kadar geyik, iyrençlik, laubalilik yeter. Kanımca rezil bi insan oldum. Mayıs'tan sonrada gayet salaktı, Elf'i Büyük Britanya'ya yolladık, kraliçeyle panpa olmasını ve çinli bir prenses edası ile kaleyi içten feth etmesini söyledim. İşler oldu sonra. Salakça işler. Köşeyi yine dönemedim, yine zengin olamadım, piyangodan 2 bile tutturamadım, zengin koca olayına hiç girmiyorum, kocayı kim bulmuş ki zengini ben bulayım. Evlilik filan derken, 2010 yılında bir grup arkadaşım daha evlendi. 2012'de dünyanın sonu geliyor ya, hemmen evlenmeliyiz tribine girdiler sanırım. Canlarım kasmayın, seçilen kişi olarak sizlere dont panic, after pandik diyorum! Sakin hele! Önce çocuklar ve kadınlar, biz bıyıklı kesim benle kalın, hele bi omuz atıverin şu gemiye, heh tamam abi sağ yap! 2012 filmini seyrettim de gemi geyiği ordan. Ordaki gemilerde ne salaktı be blog! Film zaten çok salaktı!

2010 İstanbul kültür başkentiydi. Kültüre sanata doyduk hamdolsun! Karnımız tok, sırtımız pek! Sanata ve sanatçıya destek! Tam destek hep destek! Bak mesela bana tertipten sergi daveti aldım, hemi de 2 kez. Ha gitmedim o ayrı! Übersalak bir atraksiyon olmuş ama duydum! Dali ve Picasso'nun pembe bir hayal dünyasında buluşması gibiymiş tertibin çalışmaları! Lafa bak hizaya gel! Tertip hazır ol! Şaka lan rahat! Garnizon komutanın emretti! Sakin ol şampiyon!

Sonra blog başka ne var, hee aşk-ı memnu lan, nası unuttum bunu! Seni seni Bihter'i nasıl unuturum ben! Bihter'i unutsam Fatmagül zaten hatırlatır bana! Garibim tek derdi Bihtoş'a benzemesi! Behlül'de Ezel'e bulaştı zaten! Sekkiz olmuş! Çok oluyor bence ya neyyssee sustum!

Şimdi buraya acısıyla tatlısıyla 2010 yılı rüzgar gibi geçti demek isterdim ama hayatta yapmam!Hem çok salak duruyor bu cümle! Düşünüyorum blog daha noldu diye, son dönemleri biliyorsunuz zaten, Cahit'in ölümü, Finnerty hanedanının saray entrikaları, valide sultanla pederin 7262627. kez barışıp 6382627.kez küsmesi! Sıradan yani pek bi atraksyon yok!

Ay ay rapor verip, şu ay bu oldu bu ay şu oldu demek isterdim fekat beynimi kaybettim blog. Yolda bulursan boşuna heveslenme, hükümsüzdür!

2010 sikkoydu, 2011 kral olsun der, alnınızdan öperim. Şuku yıllar lan blog!

2011 wish listi yazarım bi ara!

25 Aralık 2010 Cumartesi

hayt huyt!

ne o blog! bi depresif olduk bi nevrotik olduk diye burayı boş bırakacağımı mı sandın! hahayt! gülüyorum sana! kim kardashian'da gülüyormuş! popomla biz size gülüyoruz! takıl sen popona göre, özgürlük senin elinde! bu metni yazan arkadaşı bulup öpmek istiyorum! gerçekten! kim dedim de, o da diyor mudur acaba, ben de popoma göre takılıyorum filan diye! mazallah! bir o bir de j.lo zaten!

ulan bu ne muhabbet be! ne basitlik! tabi dooms day nevrozuna bağladım böyle oldum! neysee ki bi soğuk duş, kendime geldim! güne filtresiz kahve olmadan başlayamıyorum! yo gayet yalan! başlıyorum! yalanımı sevsinler! öyle bir şarkı vardı di mi blog! yalanımı sevsinler, kim söylüyordu unuttum ama! beyaz show'a da yaprak dökümü ekibi katılmış zaten! korku filmi gibiler! bit lan artık bit!

yeni dizi diyince, bence sade'ın erdemle kırbaçlanan kadın'ı dizi olmalı! justine'in suçu ne olabilir mesela adı! justine benim! şırak! şırak kırbaç efekti anlamadıysanız yuh!

ayın da 25'i oldu! 6 gün mü kaldı lan şimdi! valla da kaldı!

cadı demiş ki bana, dooms day tribine girdiğimde susan miller bu yıl bizim yılımız olduğunu dedi demiş! bir cümle içinde 5 tane dedi demiş kullandığım için ve de metin yazarı olduğum için kendimi tebrik ediyorum. kendimi camdan aşşa atcam blog! tutmayın beni! tutmayın küçük enişteyi! tosun paşayı özledim ben! olsa da seyretsem!

neyse lan ne diyordum susan miller, heh susancım bana biraz at götten gibi geldin ama bakıcaz artık! yani dediklerin güzel şeyler, sözüm yok amma velakin fazla uçmuşsun bence, biraz yavaş salla! mangalda kül kalmadı!

frida geldi blog! kendimi pera'ya atmayı düşünüyorum! sürekli bir yerlere atıyorum, allah hayretsin!

2010 kültür ve sanat dolu bir yıl olmuş blog! evet haydarpaşa'yı yakarak sanat eserine çevirdik! 2011 de moda başkenti olsun istanbul demişler, gülüyoruz biz size diyor kim kardashian benim adıma! şaka lan! olur belki! ben de moda blogu açarsam olur! haha edie ne giymiş, ne yemiş!
ilk post belli bile, ne boklar yedim!

şimdi okuyan sevgili ahali, ayh bu edie de iyrenç, tiskinç! hep küfürlü yazıyor, lan kullanıyor filan diyorlar mıdır aceba? mıdır mıdır müdür! ben böyleyimmm diye çığırıyor ayten alpman benim yerime! soyadı alpman mı onu da attım! ama böyle yani! ay kızlar küfür etmez, ay kızlar şöle yapmaz! demeyin kardeşim! bana bunlarla gelmeyin! eder! herkes küfür eder! yani bence!

bana neler gelin, mesela bi arkadaş var çok beğeniyorum kendisini, onunla gelebilirsiniz! galata'da kendisi! kulede beni bekliyor, rapunzelll uzat saçlarını ben geldim diye bağırıp göz kırpıyorum ona burdan! muhtemelen anlamadı kimse ama boşver daha iyi :)

böyle yani blog! toparlayamadım gene yazının kıçını başını! idare et!

he bir de kedi canını yesin videosunu kaldırın nolur ya! ben çok korkuyorum o adamdan!

22 Aralık 2010 Çarşamba

bu blog hakkında söylenmemiş bişi kalmadı gibi geliyor artık bana. eskisi gibi yazmıyorum, zira keyifsizim. yazmak keyif işi midir derseniz, evet. benim için öyle. keyifsiz olduğum zamanlarda bile yazıp keyfimi yerine getirmeye çalışırdım ama olmuyor. artık olmuyor. doluya koyup, boşa alıyorum, gene olmuyor.

yılbaşı arifesi, her yer ışıl ışıl. herkes heyecan içinde. 2011 daha iyi olacak, bak gör demek kendini kandırmaktan başka bir şey değil. 2011'in tek iyi tarafı 2012'ye yani sona az kalması. evet 2012'nin son olacağını düşünen rahatsızlardanım bende. zira siktir git manyak demenizde sakınca yok, blog bu, isteyen okur, istemeyen okumaz! bu salak hayat umrumda bile değil!

kalabalık caddelerden geçerken, hepimiz ölücez, boşuna kasmayın mınasko diye bağırmak geliyor sadece içimden.

kime ne yaptım bilmiyorum, kesin yemişimdir bi bok, hatırlamama huyum var artık, boktanım.

sona az kaldı!

13 Aralık 2010 Pazartesi

Nasıl ünlü oldum!

Tatil için gittiğim Copacabana'da güneşlenirkene, dünyaca ünlü bir moda fotoğrafçısı keşfetti beni. Yanıma gelip, tanrım bu yüz, bu vicüt aman tanrım siz, oh bebek evet dedi, sonra da kendimi podyumda buldum. Allah şaşırtmasın blog! Sopası yok zira kafanıza gözünüze vuramaz!

Bu aralar keşfedilme hikayelerini okuyup eğleniyorum. Geçen haftalarda wikileaks en büyük eğlencemdi halbusi! Kariyer öykülerini okuyorum vay anasını diyorum sonra da hea tabi anam torpildir o diyorum. Kariyer öykülerini yazanlar, bizi gaza getirceğinizi sanıyorsanız fazlasıyla yanılıyorsunuz bence. En çok eğlendiğim modellerinki arkadaş. Mesela Tülin Şahin hamburgercide keşfedilmiş. Ağzı yüzü ketçap içinde miydi acaba diye merak ettim ben mesela bunu okuduktan sonra. Hayır yani insan hamburgercide keşfedilip nasıl model olabilir ki, sormak gereksiz burda olmuşu var amma. Hande Soral diye bir baağyan Komedi Dükkanı'nında keşfeldilmiş, nasıl lan! Ben orda olsaydım hayatta çıkmazdım. Annem kızım çıksana, kıızzım diye diye dürterdi sonra da ehe kusura bakmayın kibirli bizimki biraz derdi. Sonra önümdeki sırada oturan kız kalkıp sahneye çıkardı, sonra da böyle diziler filan derken köşe! Bak gene geldik it girl'e! Sıçtığımın it girleri hepinizi öldürücem oğlum! Ben de toyota gibiyim, verin gazı!

Pazarda sebze satarken ünlü olan bi abla var ki, konuya değil girmek ucundan köşesinden bulaşmak dahi istemiyorum blog! Sebze lan! Bildiğin ıspanak lahana filan! Hayır kim geldi, model ajansının sahibi gelse desem, adamın ne işi var semt pazarında. Hiç mi market yok onların orda? Hadi diyelim yok, o zaman onun ne işi var pazarda! Ayrıca ucuz olsun diye akşam pazarına mı gidiyor, bunlar mesela akıl karıştırıcı sorular! Bi de hangi pazara gitti acaba, bu da bir soru. Mesela yarın salı pazarı var, gitsem Elite Model'in sahibi beni bulabilir mi. O olmadı diyelim ünlü bir moda fotoğrafçısı orda olabilir mi, hadi o da olmadı bari kıytırık bir modacı!

Hani Andy, he hani hepimiz 15 dakkalığına ünlü olacaktık! Koroda yanımda şarkı söyleyen sümüklü karı çoktan kaset çıkardı lan! Okulda altına işeyen it girl dizilerde oynuyor! Hele bi abla var ki tanıdık değinmek istemiyorum bile! Hayır benim anlamadığım bütün bunlar ne zaman oldu! Ne biçim bir uykum var arkadaşım, bu ne uykusu! Ayı gibimsi bir insan olduğumdan (yazar burada mübalağa ediyor- ciddiye alanların tez kellesi vurula) kış uykusunda mıyım mıyım acaba. Nedir anlamadım. Mesela Uğur Yücel bir stalker yazmış twitterda zilyon tane takipçisi olmuş. Stalker lan, tek kelime yabancı!

Markette keşfedildim, orkid mi koteks mi diye düşünürken yanıma biri geldi, şampuanlar nerde diye soracak sandım önce, sonra baktım bana bakıyor, pardın dedi, sizi ünlü yapabilir miyim. Sonra işte fotoğraf çekimi, sonra da podyum! Bu ne lan! İnanmamızı mı bekliyorsunuz buna! Hamburgerciymiş! Pazarmış! Töbe yarabbim! Vernon'un da dediği gibi bi gidin laynn!

Andy baştan sona yalansın oğlum! 15 dakkaymış! 28 yıl oldu lan! Ha bu yıl markette keşfedilcem, ha bu ay kafede keşfedilcem, ha bugün mağazada diye diye ömrüm çürüdü lan! 60 yaşına gelince mi keşfedilcem!

Diyeceğim odur ki blog, bu pazarda hıyar satarken keşfedildim, hamburgercide hamburger götürürken keşfedildim yalan! Gayet acansa gidip yazılmışlardır bence! Bi bunun bi de izdivaç programlarına katılanların cast ajanslardan seçildiğine inanıyorum zaten!

Neyse lan blog, 2011'e ne kaldı şurda! Bak gör neler olcak! Zaten bugün bi arkadaşımı kafaladım evlendim diye! Garibim ciddi ciddi de yedi! Çok sahici olabiliyorum bazen evet! Ajan olucam, en gizlisinden! Mataedie! Mata hari gibim! Neyse lan gene çok konuştum!

8 Aralık 2010 Çarşamba

nerde kalmıştım?

benim de canım var ben de insanım, benim de kalbim var, ben de heyvanım! bızzt gene karıştı devreler! ne heyvanı ne kalbi!

abuk sabuk rüyalara gene başladım blog! baya gayet sağlam! david lynch filan görse yemin ediyorum arkası yarın çeker, grammy, emmy, allah ne verdiyse kapar, sonra da bana çıkıp teşekkür eder! ama yok öyle! david david sözüm sana! ister lynch ol ister olma sahip çıkamazsın rüyalarıma! soyadın da bi tuhaf zaten! ilkokulda çok zorlanmışsındır kesin! neyse david, lütfen istirham ederim, git kendine başka rüya bul! rüya sineması! öyle bir yer vardı di mi! neyse sustum zira saçmalaya başladım gene.

ne diyordum blog, heh rüyalar! yaza özel diyordum ama yok kardeşim geri geldi atar yaptılar resmen! dün gece yılanlar ve kedilerle dolu bir bahçedeydim. bir yerden kedi fırlar bir yerden yılan! ben diyeyim anımıl pilanet sen de neyşınıl ceografik! o derece! bi de uyandım ki sorma gitsin! sorma diyorum karıştırma orasını burasını!

neyse, moda bloggerı olmaya karar verdim blog! her gün ne giydim ne sıçtım onu yazıcam. çektiğim tırt fotoğraflarda yüzüme kalp koyucam. ediş finnetiş filan koyarım adımı da. sürdüğüm ojeleri filan çekicem. allahım korkunç! yapmayın bunu lan! çok korkunçsunuz! ruj filan sürüp koyular, ojeleri filan koyuyorlar ya! yapmayın! yapacaksınız da önce gidin bıyıklarınızı aldırın! bi zahmet de manikür yaptırın! ee bakma o zaman diyeceksiniz, hayır arkadaşım bi oje bi ruj arıyorsun mesela, olamaz mı ben de oje sürüp ruj süren bi bağğyan olamaz mıyım? buraya fotomu koymuyorum diye quasimodo'mu sandın! hee gülüm ne sandın! bak anında jargon değişti! neyse konu benim fotom totom değil, oje ruj süren bloglar. ne diyordum gitsinler bi zahmet kaş bıyık manikür filan yaptırsınlar! bunu yapın! dinleyin beni!

yapın yapmayın listesi yapıcam yakında! bi cümle içinde amma çok yap kullandım! tevekkili değil yeteneksizim diyorum da heuehu diyorsunuz bana! neyse abi susarım giderim, başımı alır giderim. bu lafa da ayrıcana hastayım, başını alıp gitmek, ne başı, hangi baş! kafasız mısın? kabul ediyor musun yani bunu? baş deyince benim aklıma başka baş geliyor hem. gelin başı filan!

gelin başı yapılır! allah tepenizden baksın dedirten bir diğer tabir de bu işte!

neyse hakket sustum.

küçükken kafa üstü düştüm ondan böyleyim!

şaka lan çok zekiyim ondan!

2011'e de az kaldı lan! bi heycan bi kıpırtı!

29 Kasım 2010 Pazartesi

Rabbime sordum wikileaks dedi!

Wikileaks is here, your one and only source into the scandalous lives of the world! And who am I? That's one secret I'll never tell, you know you love me, xoxo wiki edie! Şaka lan şaka edie ben. Ne wikisi, wikiyi RT gördü, hala da eteğindeki taşları döksün bakalım nedir olayı diyor. Sanki gecekuşu yayınladı belgeleri mınasko! Gülüyorum blog valla!

Wikinin belgeleri açıklaması bende çılgın attırdı blog! İşi gücü bıraktım twitterdan takip ediyorum, aha bi twit daha geldi! Bi ekşi bi de cücü zaten, başka da ilgilenen yok! Onlarda olmasa yalnız hissediciim kendimi.

Neyse blog, bekledim wikileaksde tertibin adı geçsin, geçmedi. Dedim belki benim adım geçer o da geçmedi. Site eteklerinde taşları döksün dedim, benimkileri dökmedi demek ki benim bi haltım yokmuş, oh bin şükür! Rabbime sordum wikileaks dedi lan! Neyse sustum.

Dün twitterda twit twit seyrederken kendi çapımda pasta pardon lan geyik yaparken bi karar verdim. Hani dedim ya oryantel star olur yeteneksizsiniz kasmayın olur katılayım dedim ya, dedim sen boşver edie bunları yeteneksizsin kasma zira oraya çıkıp duj beraber o zaman 50 dolar daha diyip rezil rüsva edicek halim yok en iyisi canlı paraya katıliim ben dedim. Evet bunu dedim, niye o kadar şaşırdın blog? Engin Altan Düzyatan sen kalk ben yatam bonuslu paracıklar gayet de güzel bence. Engin Altan zaten başlı başına güzel. İnsan olmadığını düşünüyorum bu nedenle de gidip görmem lazım, olmadı sevinçten sarılır öperim filan. Belki film teklifi filan gelir ne yani olamaz mı? O değil de dün akşam yeteneksizsiniz kasmayın canım kardeşlerimde bi eleman Buruş Li taklidi yaptı sonra da film tekliflerine açığım dedi! Şaka gibi lan! Film tekliflerine açığım.

Aynen böyle, karar verdim canlı kanlı paraya katılcam. Engin Altan benim olacaksın! Şimdi ben bunları yazıyorum ya ister misin gözüme gözüme sokulsun sonra! Yok lan wikiyi takip ede ede iyice manyadım! Hem zaten hepsi dedikodu!

Çok komiksun! Coming soon!

Gülüyorum blog! İşte buna gülüyorum! Neye gülüyon lan manyak diyorsunuz, söyleyeyim hep beraber gülelim!

Şimdi bi kanal açık tv'de, biri çıkmış, astrolog! Eski tanıdıklardan benim. Ki kendisine elbisemi vermiştim hala geri vermedi. Şimdi çıkmış tv'ye ben falcı değilim diyor. E be anacım 2 yıl önce bana fal bakan sen değil miydin? Noldu ki şimdi? Bir başkası kendini ünlü ilan ediyor, gazetelerde boy gösteriyor. Ulan ulan, 2 sene önce? Hayt huyt!? Kesin ben de kara büyü var blog ben söylim sana. Millet depara kalkmış, genç osman nidalarıyla ilerliyor, ben götün götün geri gidiyorum. Tahttan indim resmen!

Neyse, salla şimdi falcıyı filan. Wikileaks yaptığı açıklamalarla dünyayı yerinden oynatıyor! Ah ulan wikileaks de çalışmak vardı, tam bana göre at taşı kuyuya, sonra geç seyret, çıkartmaya uğraşsınlar. Millet coşmuş! Bi de bugün Haydarpaşa yandı blog! Cayır cayır yandı, öle içten yanmalı filan değil lan saçmalama! 4. kat tamamen gitti! Biz naaptık gene seyrettik, bi helikopter gelmedi! Üfleyerek söndürmeye çalıştılar kanımca.

Dizilerin kötü karakterlerini seviyorum blog. Nerde kötü karakter orda ben. Dexter mı diyeceksin, işim olmaz mesaj veren sosyopatla! Sosyopat dediğin keser biçer, mesaj kaygısına son Dexter! Kötüden kastım uyuz böle ukala, görsen beraber çalışsan filan allah belasını versin layn diyeceğin karakterler. Mesela Gregory. Sevmeyen varsa şimdiden laflar hazırladım haberiniz olsun! Hastayım kendisine, çat diye cevabını verir, bi yürü git lan hasta etme adamı senlen mi uğraşıcam yea tavırları, hastasıyımmm diyorum. Sonra Vampire Diaries Damon, allahım sana geliyorum, öyle vampir olsun bin dolar borcum olsun. Lafa bak insanlık dışı, bin dolar borç ne lan edie, saçmalama! Damon Salvatore, sende gözüm var olumm haberin olsun! Sonra Blair, gossiplerin en hası. Zira kendisine kötü karakter denmez ama gıcık. Bildiğin gıcık karı yani. Görsen aynı okulda filan olsan, aynı işte çalışsan her gün 3 posta dövmek istersin. Ama seviyorum zira çat diye söylüyor ne düşünüyorsa. Fringe'de de mesela Olivia'nın ajan ekürisini severdim sonra shapeshifter mıydı neydi onlar ele geçirdi adamı. Var kesin bir manyaklık var ben de, doktora mı gitsem aceba? Şimdilerde bi favorim daha var, çakma gossip girl küççük sırlardaki Ayşegül, hastayım sana! İnanılmaz bir psikopatlık! Çok da güzel oynuyor he! İlk bölümlerini ehuhe diye seyrediyordum şimdi gayet seyrediyorum!

Aman ya blog öyle işte, bak gene toparlayamadım yazının kıçını başını. İdare ediver artık, neetçen.

28 Kasım 2010 Pazar

ne başlığı yahu, nereye kadar başlık!

yaslı gittim şen geldim, aç koynunu ben geldim blog! şaka lan açma, kalsın bırak kapa. seni napim ben, gider yakışıklı birinin boynunda omzunda ağlarım. şaka lan şaka iyiyim. sazlıklardan havalanan bir ördek gibi sesim, ürkek şaşkın kararsız, duyuyorsun değil mi? bir resmin kalmış bende, tam kafasından yırttım, zaten gözlerini de oymuş, çürük diş ve bıyık yapmıştım. zıtttt noluyor lan! resmen snaps aralıklarım dolmuş anasını seveyim! bi buhran yaptım beynim sulandı. zaten kitap kulubune de gitmedim, böyle bir halsizlik meymenetsizlik. neyse ki canlarım beni anlayışla karşıladı. buradan size kucak dolusu sevgiler romancılar, valla seviyorum sizi.

ne diyodum ben gene ya, bak ne dedim noldu! zaten ne zaman başlasam yazmaya yemin ediyorum mala dönüyorum. konuşamıyorum, konuşamıyorumm diyor ilhan irem. sahi bi ilhan irem vardı ona noldu? bi de yılmaz morgül var ki allah şaşırtmasın diyorum. her twitten sonra 7 yıldız, kesin bişi anlatmaya çalışıyor bize. lassie bize bişi mi anlatmaya çalışıyon gülüm? bak farkettiysen blog anında yonlu gülümlü konuşmaya başladım. yaparım, demiştim di mi halkın arasına inerim diye.

bazıları inanmıyor ama yapıyorum. halkın arasına iniyorum yani. allahım yazıya bak resmen şizopatik. dün bi gastede vardı bloggerlar 4'e ayrılıyormuş. ben de seni 2'ye ayırabilirim yazar arkadaş demek istedim, ama demedim sustum. zira iyi bir insan olmaya karar verdim. blair bandımı çıkarttım, çantayı da dirsekten kırıp takmıyorum. şaka lan hayatta yapmam öle şeyler. duy da inanma! taçsız çıkmam abi. taçsız kral pele!

2 mimim var, canlarım yazacağım. aklımdasınız.

aklımda.

tuttum!

öle bişi vardı di mi? neydi adı heh, lades.

abi hayatta anlamadım o işten gitti. annem canım ya, bin defa anlattı kadın, en sonunda mal mısın diyecek sandım sustu güldü. insanlar bazen gülümseyerek çok şey anlatıyor blog. mesela ben, bi kaş göz yaptım mı, anlarlar. bi göz kısarak bakmam vardır ki, anamgil gözlerini açarak cevap verir. bakışa bakışa anlaşıyoruz ne güzel, ailecek manyağız.

bi de yazıların sonunu bağlayamıyorum böle piç gibi kalıyorlar, bak yine kaldı.

aman sustum yae!

24 Kasım 2010 Çarşamba

six feet under

İki metre hayat. İki metre yol, iki metre gün, iki metre toprak.

demiştim iki sene önce.

İki metre, six feet under. Yerin iki metre altı.

Hayat tuhaf.

Ölümlerde tek damla yaş bile akmıyor gözümden bunu anladım bugün.

Dün geceden beri uyksuzum, ama uykum yok.

Oturup yazmazsam eğer, çıkmaz beni boğarlar bunlar dedim.

Ben nasılım peki?

İyi, çok şükür bin şükür.

Sütlü köfteni ve dansını özlüycez be cahit!

Gittin kardeşinden yakın gördüğün biraderinin yanına.

21 Kasım 2010 Pazar

das kırmızı değil has kırmızı

ben hayır diyorum!

hayır!

hayır!

edie hanım kabul edin yeteneksizsiniz!


selam sana blog!

9 günlük beyram tatilinde kıçı yeni toparlayan bir şahsiyet olarak selam sana ahali!

bakıyorum da 116 olmuş izleyici sayım, alla alla genç osman! 111'den hala ses soluk yok ama bozuluyorum. kömür hazır valla. bakınız 111. izleyicim kış kapıda kömür iyi gider. kış diyince aklıma boza geldi niyeyse. ben hiç sevmem boza. vefa boza'nın oğlu gelse, yollarıma bozalar dökse yine de olmaz bu iş derim! boza dökme iz olur!

neyse abi, bu ne geyik lan! tiskindim kendimden yemin ederim! barsak enfeksiyonu olunca dehidrasyondan beyni kaybettik lan iyi mi! bu arada 28 yaşında disleksi olduğumu düşünüyorum bazen. s'ler z olmuş, z'ler s olmuş filan! h yerine d yazdım mesela az önce! korkuyorum anne!

şaka lan şaka kesin susuz kaldım ondan! bitkiyim ya! ondan yani!

naaptın edie, nerdesin diyecekseniz hemen diyeyim, yeteneksizsiniz boşuna kasmayın programına katılmaya karar verdim. gerçi bundan 3 yıl önce de oryantal stara katılcam tutmayın beni diye tutturmuştum. valla bak! böle bi arkadaş ıvır zıvırında sen ne iş yapıyosun diyen genç arkadaşa dönüp sponsor bulursam oryantal stara katılcam demiştim. ardına bakmadan kaçmıştı, ama gecenin ilerleyen saatlerinde zurna halde hehehe sen ne komiksin diye gelmişti yanıma boyu devrilesice! lafa bak sen ne komiksin! sensin komik! sensin! diye bağırıp hülya koçyiğit koşuşuyla kaçmak istemiştim o an ordan, ama yapmamıştım! aa bak uçan daire diye havayı göstermiştim, salak da saatlerce hani hani diye sormuştu.

neyse blog geyik bi yana, hahah bu lafa da ayrıcana hastayım, evet arkadaşlar güldük eğlendik ama bi mesaj var size vermek istediğimiz! ölün lan! yapmayın bunu artık! şair burda şunu demiş, yazar burda bunu anlatmak istemiş, ressam burda iç dünyasını resmetmiş! hani nerde? ben niye görmüyorum. bakim bence ressam kabız olmuş, sıçamamanın verdiği rahatsızlıkla yapmış bunu! de yürüyün gidin hasta etmeyin adamı! diye bağırmak istiyorum biliyon mu blog! böyle de biliyon ediyon filan derim. fil dişi kulemden arada iner, tedbili kıyafet tabi halkın arasına karışırım. yaparım bunu, soyum osmanlıya dayanır deli ibrahim'e. ayrıca tertip seni çantamın parasıyla döverim, o sikimsonik tablolarına da kaş bıyık çürük diş 3'lemesiyle şahbaz yaparım, ki duyan çok güzel sanar.

evet blog, tertip hortladı. baya hortladı. walking dead! gözünde kurt ayağında toprak, töbe yarabbim! bi aramalar, sormalar filan! davet etmeler oraya buraya! ha bi kere buluştum. gördüğüm ilk dakkada da ohaaa çok kilo almışsın oğlumm tostoparlak olmuşsun dedim. geri kaldı mı, kalmaz çünkü heyvan kendisi, senin de göz kenarların kırışmış dedi. bak bak en hassas noktayı biliyor. ama karşısındaki bendeniz edie finnerty. kazın ayağı öyle olmaz böyle olur dedim, onu da gösterdim. yaparım bilirsin!

bundan böyle herkese liberalles!

ayrıca dostunu yedim seni bekliyorum.
imza
zombi

10 Kasım 2010 Çarşamba

kat kat tat varyap 61 kat

selam ben ali ağaoğlu bu da mytowerland. yeni bir hayat. şaka lan ne alisi ne ağası. korkuyorum o reklamdan ben, bi de sinangil çıkmıyor mu, ağa ben konuşamıyorum, sinancım rahat olucaksın kamera karşısında diyo ya o da, allah seni sempatik diyorum.

neyse baktım da son postları hep bi reklama bağlamışım, hayırdır işaallaa niye aceba, sikimsonik föylerden olabilir mi ecaba, olabilir nese, bi reklam var bilmem seyrettiniz mi? reklam da bi cacık yok da cingılı, aman yarebbim! varyap meridiandan bahsediyorum mytowerland benim güzel blogum.

bak ordaaa ne var parlak bişi var, altın gibim bi hayat varrrr!

böle korkunç tiz ve derinden - sessiz ve derinden evet- bir velet sesi şarkıya bir giriyor ki, anam anam varyap değil silent hill.

bi de 61 katlı lan. boru değil. 61 kat.

girdim baktım nedir olayı kaç paradır nerdedir diye sitesine, 1+1 daireler yani minnoşlar 380 ile 750 bin lira arasında! paraya bak anacım! ben bu kadar parayı vericeksem niye kıç içi kadar daireye taşıniim, gider deniz manzaralı ev alırım.

babama söyleriiimmm bak burda ne var!

ben söylim cicim sana, 61 katlı bi towerland my towerland, reklamlar karıştı, silent hill.

o değil de o kızı nerden bulmuşlar nil desem değil demesem değil ben anlamadım.

he bi de maykıl'ın canım allah rahmet eylesin, breaking news'ü dinledim. lan sony olum ne ayaksın lan, o ses maykıla ait değil, tamam adamı mezardan kaldırıp söyletmediniz de, yemeyin bizi o ses maykıla ait diye.

o değil de konudan konuya atladım gene, mytowerland'den girdim maykıl'dan çıktım. çok fena bu halim, aynı babam hık demişim sümük gibi düşmüşüm.

bak ordaaa ne varrrr
61 kat varrrr
350 bin liroya odacıklarr varr
bubama diyeyim
burda firedi varrrr

6 Kasım 2010 Cumartesi

aman avcı

son birkaç aydır keyifsiz olduğum zamanlarda hep bu şarkıyı dinliyorum. niye bu şarkıyı dinliyorum onu da anlamıyorum, hayır yani bunca güzel şarkı dururken aman avcı da neyin nesi?!

3 Kasım 2010 Çarşamba

sözünün eri, edie finnerty


pek muhterem ve pek muhteşem blog, bildiğin üzere 110. izleyiciye bir torba kömür armağan edeceğimi söylemiştim. 110 olmuşum. ama sanırsam 110. izleyicim yabancı. ama olsun yabancı türk fark etmez arkadaşım hepimiz kardeşiz.

evet canım 110. izleyicim, adres bilgilerini verirsen kömürün kapında :)

28 Ekim 2010 Perşembe

kocamannn bir alkış

spor salonuna para verip gerçekten giden arkadaşı alkışladık, patronundan önce işten çıkan arkadaşı da, erkeğin aramasını beklemeyip kendi arayan kızı da, her şeyi satıp sahilde bar açanı da, sokakta elinde çiçekle dolaşan adamı da. ama bunları alkışlamak çok banal. asıl alkış 4 ayda adamı nikah masasına oturtan hatuna! hem de kocaman bir alkış! alkış az, madalya, oskar, altın koza, portakal, nobel, pulitzer! hatta hatta üstün hizmet madalyası!

saçmala lan edie, olur mu öyle şey! var mıdır ki öyle bir hatun demeyin var! ben gördüm, şahsen bizzat tanık oldum, yeminlen lan. arkadaşlardan biri, daha doğrusu arkadaşın arkadaşı biri, ki ben de tanıyorum kendisini, temmuz ayında tanıştı, ekim ayında evlendi.

kocamann bir alkış canım sana!

temmuz lan, kaç ay önce, 4? bilemiyorum da, ciddi ciddi evlenmiş. allah mesut etsin tabii ki de. bu da bir başarı abi, çok büyük bir başarı hatta. ben 4 ayda naaptım? bi cacık yok! yazdığım reklam bile onaylanlanmadı lan! abla evlendi!

ağlamaa senn ağlamaa sen, haydi birazz gül şarkısı benim için geliyor canlarım!

26 Ekim 2010 Salı

adı üstünde "it" girl!

bi reklam vardı, yazlıktaki o kız kanyonda diye bilmem hatırladınız mı? neyse hatırlamadıysanız şöyle bir şeydi. şimdi ne var bunda diyeceksiniz, yıllar geçmiş üstünden, kampanya geçmiş bitmiş sanane edie. banane de geçen aklıma geldi sinir oldum. neye sinir oldum, "o kız" olayına sinir oldum.

şimdi gelin canlar bir olalım ve elimizi kalbime koyup kabul edelim, özellikle de hemcinslerim, hepimizin bir "o kız" olayı vardır. o kızdan kastım ingilizcesi "it girl" yani, yani hani hep göz önünde olan, her boku en iyi o yapan, o işte ya, insan üstü şey!

benim çok oldu. yani öyle çoook değil ama oldu işte. ilk okulu hatırlıyorum mesela, bak ilkokuldan başlamış bunlara gıcıklığım. bi kız vardı, sarı çiyan, sapsarı bişi, herkes hasta, bunda bi hava, kasım kasım kasılıyor, salak daha ilkokuldasın lan, neyine bu hava! büyüyünce klodya şifır olcak sanki haspa. tören oluyor bu şiir okuyor, folklorde bu, bandoda bu, nereye baksam bu. hani dersleri filan da öyle iyi değil he. ben mi, gariban bildiğin inek. eve gelir dersini çalışır ödevini yapar, dersini çiçek olur dinler ama yine de yaranamaz. uslu uslu otururken biri gelir çemkirir, saçımı çeker, kafama vurur. bu karı hiç unutmam taa arka sıradan ön sıraya metal böyle ağır beslenme çantası atmıştı lan, ağır olduğunu biliyorum çünkü benim kafama gelmişti.
neyse bu sarı çiyana eşlik eden bi de kikirik kumral vardı. ay karının adı hala aklımda. nasıl nefret ettiysem dead liste almışım ikisinide. heh bu kikirik, kıytırık sarıyla kanka. hep el ele geziyolar, o zamanlar öle şeyler vardı lan, okulda kızlar el ele gezerdi, saçlarını filan savururlardı. bana böle pis pis bakıyolar, bi bok yaptığım da yok he. gıcıklar işte takmışlar bana. dalga filan geçiyolar, ben sustum sustum sonra bi dedikodu yaydım. bu iki yellozdan hoşlandıkları belli iki çocukla bi adlarını çıkardım. sınıfta öpüştüler diye. ooo yer yerinden oynadı. yellozlar da aldılar boylarının ölçüsünü. he bi de bu sarı çiyan bi keresinde bayrak töreninde altına işemişti annemde bizim ev okula yakın diye gel bize gidelim annen seni bizden alsın çişli çişli oturma okulda demişti. yeri geldi bunu da kullandım blog. yaptım. o yelloz benle dalga geçerken yaptım. sonra yıllar sonra o yellozu bi dizide gördüm ama. gayet tırt bi dizi ama tvde. yani anlıycağın o kız kanyonda.

durr daha bitmedi. dedim ya daha var diye. mesela orta okulda vardı öle bi o kız daha. hatta orta okulda çok vardı ya. ay kıl karılar. en iyi problemi o çözer, en iyi şiiri o okur, en iyi o yazar, en iyi o yapar, bi de altın kalpli. hah hadi ordan git yanına anlamadığın şeyi sor, burun kıvırır of salak mısın yapar. bütün hocalar ona hasta, notları filan çok iyi. bak şimdi yine sinirlendim. mesela benim orta okulda öle 2 tane filan vardı. ikisi de benim sınıfımdaydı ay lanet karılar. ergenlik travması resmen. yazın böle saçları güneşten sararmış gelir ikisi de, hatta biri röfleli gelir, neymiş güneştenmiş hadi lan körmüyüz bariz oryalle açılmış o kafa. abazen ergenlerimiz bunların yanında süt dökmüş kedi, ama başka kızlara küfür bini para. hocalar ağızlarının içine giricek, hayır senin takdir teşekkür alman önemli değil, sen neticede birisin ama o olur mu, o insan ötesi. o mesela yasak renk çorap giyer, hoca görmez, sen giyersin ceza alırsın ki bi de özel okuldu. sınıfımdaki sevimsizlik abideleri yetmiyomuş gibi, okul onlarla kaynıyodu bi de. mesela bizden bir sınıf büyüklerde 2 kız vardı, ayh allam! ölür müsün öldürür müsün! kışın okulun uludağ gezisi olur, bunlar pistte çok güzel hareketler hahah derler, akşam diskoya gidilir, bunlar süslü püslü bütün okul höeee nasıl da güzeller aman aman. hocalar bunlara hasta, aa çok tatlı kızlar, onlara sorun yardım ederler, hadi lan ordan. onlar bizi bi kaşık suda boğucak. ay ben bi de tiyatroda da görüyodum onlardan birini. böle kasıla kasıla full makyaj gelir hocayla bi iyi, can ciğer kuzular. en iyi rolü alır, sen böyle ağzını havaya dik. dik dik zaten daha çok dikersin edie, o karı da şimdi bi dizide oynuyor. hatta baya da popüler bi dizi. al sana 2. kanyondaki kız.


sonra bi de üniversite de var. bak mesela orası ünlüler yuvası. hiç unutmam bi masa vardı, her sabah önünden geçerdin. bildiğin kurul anasını satim. duygu dikmenoğlu filan jüri arasında he. sağlam yani isimler. bütün güzel kızlar ve çocuklar o masada. sen içeri girdiğinde kafalarını çevirip bakarlarsa tamam olmuşsun ama bakmazlarsa git yıkıl ya, git merdiven tayfasından ol sen. o derece piskopatlar. şaka lan şaka o kadar da diil. ama bildiğin kurul masasıydı o masa. neyse şimdi salla kurulu, o kız dedik, bilindiği üzere üniversitelerde bol bol bulunur onlardan. maşallah bizde de boldu. biri de bizim fakültedeydi. şimdi gozzy'le ben irregularız, fakültede 2. dönem. daha acemi çaylağız yani. öyle derslere girip çıkıyoruz, arada çakıyoruz imzayı kaçıyoruz filan. hukuk alıyoruz, zorunlu ders. 2. dönem, bahar dönemi. bikaç hafta girdik baktık kitaptan takip ediyor hoca, bikaç kişiyi de ayarladık imza atıp çıkıyoruz. he bu arada bizim sınıfların olduğu katta bi kız görüyoruz, kız güzel şimdi allah için ama bi gıcıklığı var, popo fazla havada. artist bişi, hocaya filan böle bi yavşak desem diil, ukala desem diil, kıl ya. ne idüğü belirsiz. kız bi geçiyo çocukların dilleri dışarda, niye. niye diye bir sor, sor allah aşkına, ben söylim kız okula baya baya büstiyerle geliyor. böle abuk bluzlar, tül bluz giyiyo filan. neyse final dönemi, gozzy'le ben hafiften tutuşmuşuz. dersleri baya bi sallamışız, öle ki sınav yapılan sınıfa girince bi çocuk ben nasıl seni görmem yaaaa demişti, valla geldi yanıma böle diz filan çöktü hatta, biz bakıyoruz gozzy'le napıyo lan bu diye, yaa nasıl ya, sen bu sınıftasın ben bir körüm. 2 dakka sonra her şey değişti ama o da ayrı. bu şırfıntı bi geldi. bi giyinmiş, yok böle bişi. gerçekten yok yani, çünkü giyinmemiş. soyunmuş. bi bluz var üzerinde, sadece memeler kapalı. sırtını incecik ip tutuyor. 2 dakka önce diz çöken çocuk kızın arkasına oturdu tabi. ben de bölee baktım. hoca bile terlemişti be karı kagıdı teslim ederken. sonra biz mezun olduk filan, aradan yıllar geçti. bi cuma gecesi ben evdeyim, lafa gel sanki her cuma ayrı bir date'im var, geçen cuma canıtın bu cuma riçardlayım sanki de, beyaz şovu bi açtım, bu karı! yeminlen orda! hayır daha önce okuldayken bikaç tv programında filan çalışıyodu, gayet tv yüzü olmuştu. sonra da bi kanalda program sunduğunu filan duydum ama beyaz şov be kardeşim. nasıl yani! ama oluyomuş işte. meğersem bu kıvanç tatloşla paparazzilere yakalanmış! behlülle lan! hani şu mavi jeanse gidip bana bi kıvanç çek usta dediğimiz kıvanç! al sana 3. kanyon kızı.

yediniz lan ömrümü. bugün gitsem bi doktora, der ki onlar seni bu hale getirmiş. doğru!

ama adı üstünde "it" girl. it!

bu da böyle bir yazımdır

neler olmuş, neler bitmiş. aslında bişey olduğu yok blog. valla yok. duruyorum öyle köşe minderi gibi. ama halim vaktim yerinde pek şükür. zaten gerisi de önemli değil. nanay diyorum yani.
süt dişimi kaybettim. rufus gitti. 28 yaşında süt dişi olan biriyim ben. rufus gitti, dreyfus kaldı. haftaya o da gidecek.

dişçiden otururken, daha doğrusu koltuğa yapışmışken ve allahım nolur ağlamiim nolur ya diye dua ederken, acaba dişçiden korkan dişçi var mıdır diye düşündüm. manyağım evet ne var bunda. hem dişçi kendi dişine dolgu yapamaz bence. aynı anda hem ağzını açıcak hem dolgu yapıcak zor bence. peki ya kuaförler, kendi saçlarını boyayabilirler mi? mesela terziler kendi söküklerini dikemezmiş ama benim dikiş bilen arkadaşlarım harika şeyler dikiyorlar kendilerine.

aman banane ya, neyse ne kardeşim.

az evvel osman'ı seyrettim. babaanneye ve meteye hastayım. mete biraz daha büyü alıcam olum seni, beraber dövücez insanları. yavrum mete, aslan kaplan mete.

ah hele babaanne nasıl da tükürdü karolin karısının yüzüne. canımsın!

ve de ali kaptan, ananemin bi lafı vardır senin gibiler için, cibiliyetsiz!

ha bi de fatogül'ün suçu neydi be!

ve de son olarak eyvahlar olsun muko, seni çok fena döverim. bi daha kendine gelemezsin, olmadı üstüne meteyi salarım!

ve de yaşaran'ların reşat, hilmi önal'ın tırnağı olamazsın!

ah be hilmi nerdesin!

22 Ekim 2010 Cuma

arabacı beşir


tron tron öksürmeni, bişey biliyorum bişey biliyorum bu yükün altında yaşamam triplerini, mal mal bakışlarını bile özledim beşir :(

17 Ekim 2010 Pazar

80'lerde Çocuk Olmak


Geçen yıl ekim ayında Bozcaada Öyküleri'ni bağrıma basıp İstikal'de yürürken, bu kitaptaki öykülerden biri benim ahali hahayt diye sevinirken, Yitik Ülke'den sevgili Kadir, bir başka kitapta yer alır mısın diye sürpriz bir teklifle çıkageldi, 80'lerde Çocuk Olmak projesinde yani.

2,5 - 3 yıl gibi bir süredir Kadir'in aklında olan bu proje, 80'li yıllarda çocuk olmayı tekrar hatırlatıyordu, kabul ettim tabii. Etmez miyim hiç :) Konumu seçtim, benim cadı'ya söyledim ve başladım yazmaya. Cadı da bir konu seçti kendine. Ben de öyle. Aradan aylar geçti, kulağım kapıda ha bu ay ha önümüzdeki ay diye diye beklenen zaman geldi, kitap baskıya girdi. Tüyap Kitap Fuarı'nda tanıtımı yapılacak kitapta 90 isim var. 90 kişi çocukluğu anlattı, 80'lerden akıllarında kalanları, yaşadıklarını, anılarını. Fazıl Say'dan Gürgen Öz'e, Eylül Duru'dan Bülent Çolak'a, Onur Behramoğlu'ndan Yiğit Değer Bengi'ye, birçok isim var bu kitapta.

Ben, cadı ve Ece'de var diye demiyorum ama bence çok eğlenceli bir kitap.



16 Ekim 2010 Cumartesi

mother chucker

hastayım sana be adam!

bak seennn

just because i'm losing does'nt mean i'm lost der coldplay'a selamımı çakarım. İ'm not lost ulan bu böyle biline, he bilenler bilmeyenlere anlatsın, tell the jesus the bitch is back!

ne var ne yok diyeceksiniz, anlatayım hemen, hemmen gossip girllüğe başlayayım, zaten geçen gün rüyamda queen b olmuştum ve herkese "you don't know whom you are talking to, just be careful" diye ayarı veriyordum. ki normalde de veririm ayarı çok damarıma basılırsa, evet böyle sessiz sakin şirin dururum ama ne yazık ki öyle değilim, dedim ya içimde küçük bir blair bitch var, royal bitch. neyse ne diyordum, neler oldu heh evet. wilson'ı hepimiz biliyoruz zaten, artık konuşmuyoruz, konuşmak da istemiyorum bu konu hakkında. sonra ne var, kesilen mesajlar var, haha evet kesilen mesajlar birden bire çatt diye kesildi mesajlarım. arayansa annemdir mesajsa turkcell'dir olayına geri döndüm, kısmeth. sonra mesajlar gibi msn'in ortasında gidenler var, böyle uzun zamandır konuşmadığım ama konuşunca süper konuşulan esskiii arkadaşların konuşmanın orta yerinde çat diye gitmesi var, o da enteresan tabi. sonra uzun zamandır konuşulmayan eski bir arkadaşın telefona asistanını çıkartması ve toplantıda dedirtmesi var. toplantııı oh jesus! asistan! ne zaman oldu lan bütün bunlar! bütün bunlar olurken ben nerdeydim aceba? uyuyor muydum esteban, hiç sanmıyorum alihandıro!

evet haklısınız katılıyorum size diyorum ama gülmekten! çok şahane, çok eğlenceli!

bir zamanlar öyle ayar verdiğimde ciddi ciddi üzülürdüm sonra oturup niye yaptım ki gerek yoktu diye ama şimdi daha iyi anlıyorum ki iyi yapmışım.

that woman deserves her revenge and we deserve to die demişti kill bill 2'de, ne filmdir o da be arkadaş!

neyse hepimiz biliyoruz zaten: edie finnerty'nin muhteşem bir kaderi var!

14 Ekim 2010 Perşembe

110. izleyiciye bir torba kömür!

İzleyici sayısında sürekli bir değişim var, hayırlara vesile. Bir 105 oluyor bir 106, bir ara 108'di sonra bir baktım gene 106. Şimdi gene 105 olmuş, neyse anlamadım. Ama ben olayı buldum, 110. izleyiciye bir torba kömür benden. Havalar da soğudu malum, iyi olur :)

Şimdi böyle dedim ya izleyici sayısı artarmış :P

Hayırlısı olsun :)

118. izleyiciye de düşündüm bir şeyler, o da 118 olmasından dolayı :)

12 Ekim 2010 Salı

edie strikes back

edie is back bitch! hayt çok haşin bir giriş yaptım blog ama idare ediver artık! evet i am back, nerden back diye sorma verecek cevabım yok yani var da yok, şimdi karıştırmayalım oraları öhöm! neyse ne diyordum, britney is back gibi edie is back. evet blog döndüm, böyle bir enerjik ruh durumuna geri döndüm. oh şahane valla!

noldu diyeceksiniz, tabi hakkınız. elf gitti gene özlem başladı ama biliyorum ki gene gelicek :) sonra yepyeni şeyler var aklımda - burda allah allah nidaları ve genç osman marşı giriyor lütfen - sonra sonra bi de kız bebek ya. 2011'de kızımız oluyor böyle minnoş minnoş!

güzel günler geliyor blog, güneşli günler. güneşliden kastım moral açısından yaani :)

hee bu arada fark ettim ki içimde küçük bir blair varmış benim, hani mvö soruyor ya içinde kimler varmış diye, hani cellatlar şeytanlar ve de deliler varmış ya onlarda bende de blair wardolf varmış. hayırlara vesile.

i need a chuck bass then!

29 Eylül 2010 Çarşamba

ah be osman


öyle bir geçer zaman ki, kanal d'den salı günkü gerim dizisi. kötü mü? hiç değil! ama osman, ama osman! ah bir de ağladın ya, ağlattın beni gece gece!

28 Eylül 2010 Salı

geçmiş zaman olur ki

bundan 5 yıl önce, daha mezun olmamışım, bahar dönemi yeni başlamış, havalar hala soğuk. kültürel çalışmalar dersinde sarıyla arkada oturuyoruz, bir kız çarpıyor gözüme. önce sesi kulaklarımı tırmalıyor, sonra da görüntüsü sinirimi bozuyor. esmer tenine oldukça zıt duran nar çiçeği bir kazak giymiş, üstelik göbeği açık, saçlarının dibi gelmiş, sarı balyajları hiç yakışmamış, nar çiçeği ruju da cabası. bir de ders aralarında bizim çocuklara yazıyor, bir şuh kahkahalar filan, tam dayaklık. sarıya diyorum ki, kim bu, yüksek lisansdan diyor, hımm diyorum sevimsiz bir şeye benziyor.

2 hafta filan geçiyor aradan. havalar hala soğuk, festival gelmiş, film film koşuyoruz, filmimiz olmadığı zamanlarda da okula gidiyoruz. hava öyle soğuk ki, ben kazak, kırka, battaniye ne bulduysam giyiyorum. gene bir ders gününde bu kızı görüyorum, ben soğuktan it gibi titriyorum, o tenis eteği giymiş, dantel çoraplı üstelik ve de hala bizimkilere yazıyor. dövücem kesin dövücem. ders bitiyor kantine çıkıyoruz burjunun masasına gidiyorum bir şey söylemeye, masada bu kız, bana selam veriyor, 3 numaralı pislik bakışımı atıp, sırıtıyorum. masaya oturup bi sigara yakıyorum kim bu kız diye. konuşmaya başlıyoruz. sesi kulak tırmalıyor kahkahaları korkunç. bir şey var ama adını koyamıyorum. sonradan söylüyor bana samimi olunca mental bozukluğunu. ben diyor tuhafım bak haberin olsun, delinin tekiyim, sağım solum belli değil. olsun diyorum, gelenin bir nedeni vardır, bir şey öğretir, zamanı gelince de gitmesi gerekiyorsa gider.

çok eğleniyoruz, çok gülüyoruz, çok da konuşuyoruz. saatlerce konuşuyoruz. değişik şeyler anlatıyor. bazen deli saçması, bazen gündelik hayat teorileri.

o zamanlar daha mezun olmamışım ben. 6 kızdan oluşan bir arkadaş grubum var. bir de bölümdeki ve güzel sanatlardaki herkesi tanıyorum. okulda da durmuyoruz hiç ama. hep bir yerlerdeyiz, hep geziyoruz, sürü halinde. birbirimizden ayrılmıyoruz hiç. birimiz birbirimizden habersiz don alsa kıyametler kopuyor, ben niye yoktum yanında diye.

bu deli kız da geliyor gruba. bana diyor ki ama ben sizin gruptan olmam asla. hatta sen de olmasan iyi edersin. saçmalama diyorum, öyle şey olur mu, onlar benim arkadaşım. birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. ne kadar çok kalabalık etrafım o kadar iyi diyorum, yalnız kalmıyorum. ne de güzel kandırıyorum kendimi! sonra bir gün yavaş yavaş kopmaya başlıyorum kızlardan. yanlarına gittiğimde konuştukları eskisi gibi hoşuma gitmiyor, eskisi kadar eğlenmiyorum. kopmaya başlıyorum yavaş yavaş. ilk kez bir şeyden haberdar oluyorum, kişisel alandan. benim diyor kişisel alanım geniş, seninse dar. hangisi daha iyi ben bilemem ama sen gör bak, kararını ver, her selam verdiğine arkadaşım diyip hayatında bir yere oturtmaya çalışman mı, yoksa değer verdiğin, keyif aldığın bir kaç kişi mi?

dedim ya o aralar herkesi tanıyorum, herkese arkadaşım diyorum, kantine girdiğim an herkesle selamlaşıyorum, onla konuş, bunla konuş, 2 saat çıkamıyorum. bir de kızlar. ah kızlar! eğlenceliler, komikler ama ya tripleri! bana neden haber vermedinleri, ısrarları, çat kapı gelmeleri! tam ne istediğini bulmaya çalıştığın zamanlarda hadi gezelim demeleri!

bir süre yalnız kalıyorum, tek başıma sokağa çıkmaya başlıyorum, bir kafeye gidip bir şeyler içiyorum, bir filme gidiyorum, daha önce yalnız kalmamışım, düşünüyorum. sonra şimdi hatırlamadığım bir nedenden o deli kızla arkadaşlığımız bozuluyor.

kalabalık kız grubumla da pek takılmamaya başlıyorum, sen değiştin diyorlar bana.
aradan yıllar geçiyor, yeni yeni insanlarla tanışıyorum, bazıları gelip gidiyor, bazıları kalıyor. hepsinden bir şey öğreniyorum. ama en önemlisini unutmuyorum, her selamlaştığıma hemen arkadaşım demiyorum. kişisel alan beni de çekiyor içine.

kızlar mı? birkaçı evlendi, düğünlerine de gittim, bazıları gündelik hayatın karmaşasına kaptırdı kendini. ama biliyoruz ki, görüşmesek de, konuşmasak da onlar hala orada.

şimdi bunları niye yazdım, bilmiyorum aslında. wilson'la arkadaşlığımızın bitmesinden olabilir. yıllar önce tanıdığım o mental disorder'lı kız bana bir şeyler öğretti gitti, 5 yıl sonra wilson'ı tanıdım. another mentalist! yani mentalist değil, sen anladın onu işte! o da öğretti ama aldı da, enerjimi aldı çoğu kez!

insanlar gelir, insanlar gider.

hayat böyle bir şey!

geçici!

20 Eylül 2010 Pazartesi

yaş 28

şair demiş ki yaş 35 yolun yarısı. ama bu bence o zamanlar için geçerliymiş. günümüzde 25 olunca yolu yarılamış oluyorsunuz. nassı yani, ne alaka lan? deme sinirlendirme beni. öyle işte. tamam cahil, cühelalığımız var bazı şeylerde ama o kadar da değil. 28 oldum blog biliyosun di mi! hatta 2011 itibarı ile 29 olucam! ay bi titreme geldi 29 diyince, korkunç!

o değil de geçtiğimiz hafta ilk göz altı kırışıklık kremimi aldım. eczacı kıza bunlar için ne kullanayım derken, kaz ayakları başlamış dedi. o anda bi böle tuhaf oldum, moralim bozuldu. kremi aldıktan sonra gittim kendime elbise aldım. ha elbise çok yakıştı o ayrı.

kazın ayağı öyle olmuyormuş blog. aynada baktım, böyle çizgi çizgi. yaş 28 ve kazın ayağı belirdi.
ey botoks sana geliyorum!

yok be daha var!

16 Eylül 2010 Perşembe

cacık

sözüm meclisten dışarı blog ama bugünlerde kendimi cacık gibi hissediyorum. cacık değil de sen anladın onu. hıyar gibi değil gibi, ne bileyim bi tuhaf. doktor reno'nun salatalık sütü, satalık kremi gibi.

yani ben de bir anlam veremedim kendime. bakıyorum mesela aynada, hep beğenirim kendimi ulan derim fena değilim aslında ama yok bu aralar bir meynetsiz geliyorum kendime.

böle bir mallık, alıklık, bi kendini bilmezlik, vurdum duymazlık, bir bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık, bir üşengeçlik, tembellik var üzerimde, üzerinize afiyet. e hal böyle olunca ben de bu ne yau diyorum tabi.

bir saldım çayıra oh mevlam sen kayır, aman bana bişi olmasın, aman üşendim filan. bak günlerdir bi nane yazmamışım, olmuş mu olmamış?

hayır düşünüyorum aslında yazayım ben bu akşam oturup bloga diyorum ama yok ki bi nane, bi atraksiyon. her şey süt liman. diyorum ya bana dokunmayan yılan bin yaşasın bana ne arkadaşım ben mi yaptım modu! ayıp ama çok ayıp! kendimi şuracıkta ayıpladım. hani düşünüyorum hiç mi yok bi atraksiyon yani var aslında ama öle vuhaa bombaymış olayı değil.

mesela ne var, wilson'la konuşmuyorum bu var. sonra bi kaç iş peşindeyim bu var. sonra sonrası yok. valla yok. öyle yani, rahat, oh filan. insanlar bana küsüyor bu var mesela. bak bu bi atraksiyon olabilir. sonra hortlaklar var mesela. her daim hortlaklar. anladın sen onu.

senin anlayacağın blog böyle bir yayık ayranı bir yoğurt çorbası bir cacık gibiyim bu aralar.

tuhaf, hayrolsun diyelim. fatmagül'e de kıydılar zaten!

ama 2011 benim yılım be! o da ayrı!

12 Eylül 2010 Pazar

i dont give a shit

sana bir şey söyleyeyim mi blog ama aramızda kalsın, i dont give a shit. valla öyle.
bir bakıyorum şu facebook listeme, o beni silmiş, bu bana mesaj atmış benle ilgilenmiyorsun, öteki aramış veryansın etmiş, bir diğeri demiş ki bana küs müsün. işte bütün bunlara cevabım i dont give a shit about you. hepsi serzenişte, hepsi. varsın olsun, kendi kendine dönemeyen insan hiç bulaşmasın bana!

misantropluk bünyede var.

böyle!

8 Eylül 2010 Çarşamba

bunu istiyorum!

bunu istiyorum blog!
kimbilir nasıl yakışır bana!
manyakça mı hadi lan ordan!
bi de pembeli turunculu stilettoları çektin mi altına allam allam!

mim mim

Mimlendim blog, frenchcim beni mimledi ama ben vakit bulup yazamadım, bir de pek bir enerjisizim bu aralar, yani aslında enerjisiz değil de aklım çok yoğun. Neyse gelelim mime, pek eğlenceli bir şeye benziyor mim :)

1. Lakabın varsa nedir?
Edwin Finnerty, yıllardır edwin finnerty, ilk blogumun adı da buydu sonra bunu açtım ismini değiştirdim.

2. Son zamanlarda dile dolanan şarkı?
Brandon Flowers Crossfire, bin defa filan dinledim şarkıyı, sürekli söylüyorum. Ama çogzel şarkı ya.

3. En son ne zaman ve neye/kime aşık oldun?
Dior bir elbiseye aşık oldum, bir de Chloe bir çantaya.

4. En son okuduğun kitap/ film?
Kirpinin zarafetini okuyorum, ondan önce kitap kulubumuz için Çöplüğün Generalini okudum, arada da Alışverişkoliği okudum. Film Eyvah eyvah'ı seyrettim.

5. Son zamanlarda çok özlediğin?
Geldi :) Elf'i özlemiştim geldi :)

6. Bir günlüğüne ünlü biri olma hakkı tanınsaydı kim olurdun?
Aha negzel soru, şimdi zaman dilimlerine göre değişir, yani sabahtan başka biri, öğlen başka biri, akşam başka biri olmak isterdim. Ha saçmalama öyle olmaz diyorsan, bilemedim yahu. Çok zor soru, o kadar çok var ki :)

7. Yarın sabahki ilk planın?
Yarın bayram olduğu için aile kahvaltımız var, erken kalkıcam, kahvaltıya gidicez. Sonra eve gelirsem maillerime bakarım, bloglara bakarım, kahve içerim. Sanırım böyle olur.

8. En sevdiğin huyun?
Kendi kendime vakit geçirebiliyorum, şöyle ki çok üzgün olduğum zamanlarda aman salla diyebiliyorum, kendimi oyalayabiliyorum.

9. Şu anki mesleğinde olmasan ne olurdun?
Ya arkeolog olurdum, ya kriptozoolog ya da kriminolog.

10. Okurken zevk aldığın 3 blog?
Ya işte bu zor çünkü bi dolu blog okuyorum, hepsi de ayrı ayrı güzel. French oje, Pisikopati, Cadı, Binbirinci gece, Çilek turşusu, Bir dilim sohbet, Ece's sun, James Mayer, Cips yiyemeyen kız, Kurtlu kitap, Bonibonla intihar, Agresif polyanna, Aydan atlayan kedi. Daha da var, say say bitmez yani.

Şimdi birilerini mimlemem gerek sanırım ama bu zor, ondan kim isterse cevaplayabilir :))

6 Eylül 2010 Pazartesi

5 Eylül 2010 Pazar

ah be brandon

tell the devil that he can go back from where he came
his fire he airs all through their beating vein.

crossfire mutlaka dinlenmeli!

4 Eylül 2010 Cumartesi

çok anlamlı gerçekten

Hadi ordan hadi bize masal anlatma
Adalet istiyoruz aklını oynatma
Hazır ol isyan çıktı güzelim
Boş yere mercimeği fırına veripte kaynatma

diye yazmış Sezen Aksu, Emel de söylemiş. Bence şahane olmuş!

motto dediğin

madem herkesin bir mottosu var şu hayatta, benim de var arkadaş!

hayatın draması, rondonun kreması varsa edie'nin de mottosu var!

nedir o zaman?

koy götüne rahvan gitsin!

gitsin mi! gitsin!

2 Eylül 2010 Perşembe

30 Ağustos 2010 Pazartesi

a girl's right to have jackets

birkaç gün önce jean'a da dediğim gibi, bir chanel takım kadar hiçbir şey heyecanlandırmıyor bazen beni. evet öyle! bir ceket sizin kalbinizi kırmaz çünkü! onu giyersiniz ve ne kadar güzel diye bakarsınız aynada. sizi üzmez, sizi ağlatmaz, sizi hayalkırıklığına uğratmaz.

a girl's right to have jackets, shoes and bags.

erkekler anlamaz. onlar güler geçer. ama öyle mi? yeni bir ayakkabıyı ilk kez giymek, ruju ilk kez sürmek!

evet manyakça ama beni mutlu ediyor bu aralar...

moonlight sonata

opus 27, no.2, piano sonata no.14 ve c# minor
1. adagio sostenuto
2. allegretto
3. presto agitato

olmak üzere 3 bölümden oluşur moonlight sonata. en bilineni adagio sostenuto olmakla beraber bence en harika bölümü presto agitato yani 3. bölümdür.

29 Ağustos 2010 Pazar

ben inanıyorum corc sen de inan!


güneşli günler göreceğiz corc ben inanıyorum canım!
valla lan!
az kaldı olum 2011 bizim yılımız olucak!

beri gel merkür beri gel

merkür seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım bilesin! geri git geri git nereye kadar! akıllı ol, alıcaz aklını olum! bak plüton'a! ona bak ayağını denk al! ömrümü yedin lan merkür! geri geri nereye kadar be! ultimate pms olarak geziyorum etrafta, ona alın, buna bozul, her şeye küs, darıl! ayh yeter ulan! kimden ötürü, senden ötürü merkür! bende ötürü mü, senden ötürü tabiki! alla alla hayret bişi ya!

gördüğün üzere muhterem blog, merkür'ün geri geri gidişi sinirimi bozuyor. pms de var bünyede bu da geldi manyak oldum iyicene. selam anne, ben manyak oldum!

ay merkür geri gidiyor, ay uranus aya girmiş, ay venüs güneşle birleşmiş filan ben güldüm geçtim bunlara, hadi lan dedim. ama arkadaş doğruymuş! nerde burç muhabbeti ordan kaç, ikizler misin, dikizlersin, ıyk iğrençsine maruz kalan bir zat-ı muhteşem olarak yıllarca, ikizlere mundar mualamesi yapanlara, kıçımla güldüm, hahayt sen bana kurban ol lan salak dedim, evet yaptım bunu. hala da yaparım. manyaklık var bünyede o ayrı ama gezegenlerin konumlarını takip eden hatta bıdı bıdı konum değiştirdi ondan sapıttık diyenlere biz ayda koloni kurduk gel takıl bizle diye dalga geçtim amma amma bu merkür doğruymuş arkadaş.

katır tepmiş gibi yaptı valla! hayır acaba pms'de var ya hani ondan mı böyleyim diyeceğim de yok be anam! yok ayni! rüyadan uyanıp salya sümük ağlar mı insan! ağlarmış! kedi beni tırmaladı o bile sevmiyor diye ağladım lan! iyicene sapıttım!

bir bakıştan laftan etkilenir hale geldim. merkür geri gitme anam, gel beri!

böyle arkadaş!

18 Ağustos 2010 Çarşamba

başlık bulamadım valla...

blog, farkındaysan bu sıcaklar beni mallaştırdı. sürekli of pof sıcak yazıp duruyorum. ne oluyor peki, hiç ben sadece manyak manyak söyleniyorum kendi kendime. bir zamanlar ekvatora taşınma isteğim yerini kutuplara bırakıyor. ve de föy yazmaktan nefret ediyorum. kimsenin okumadığı föyler yazıyorum lan blog. föy nedir ki diyeceksin? fransızca yaprak demek, ama sen o p'yi çıkarıp bir r daha ekleyebilirsin, ay valla terbiyesiz oldum he. neyse, el ilanı gibi değil gibi. böyle bir şey işte.

sıcaklardı, işti, elifin gitmesiydi derken böyle bir tuhaf oldum blog farkındasın değil mi? değilsen yuh sana! ha mesajlar diyordum onlar devam, heyecanlı bekleyiş devam ediyor. dilime saçma şarkılar dolanıyor. bugün burak kut'u söylüyordum ya, ben de inanamadım. benimle oynamayı hem de.

tatile gitmek istiyorum blog. çok hem de!

bir de hakkı bulut'u joker hakkım olarak kullanmak istiyorum.

bir de levent kazak beni ekibine alsın istiyorum.

15 Ağustos 2010 Pazar

:)

amelie'nin bir sahnesi vardı hani, hayal kırıklığından eriyordu. işte ben de öyle erimek üzereyim sıcaktan. hiçbir şey yapamıyorum. kitap okuyorum, yazıyorum, seyrediyorum, uyuyorum, merak ediyorum, mesajlarla mutlu oluyorum, heyecanlanıyorum.

julie london, ella fitzgerald dinliyorum. chanel bir ceketim olsun istiyorum. jackie kennedy'nin eski fotoğraflarına bakıp anneme benzetiyorum. eski kadınlar daha mı güzelmiş ne?

beyaz bir evin hayalini kuruyorum en çok. begonviller içinde bir evin. bahçesinde tahta bir masa kırmızı kareli örtüsü ve rustik sandalyelerini görüyorum gözlerimi kapatınca. kediler, kuşlar, ördekler.

elif nehrin kıyısında ördekleri ve kuğuları beslediğinden bahsetti. bahçedeki kedilerin yerini kuğular almış.

rüzgar bile sıcak esiyor.

olsun essin ben merak ediyorum ve de mutlu oluyorum.

:)

12 Ağustos 2010 Perşembe

başlık mı o da ne?

çok sıcak be blog. süpersonik sıcak yani. öyle böyle değil. nefes alınmıyor. başım dönüyor böyle şaftım kayıyor. sıcak hava bana yaramıyor. valla bak, bi uyuz oluyorum. zaten işe de gıcığım şu aralar. akşamın köründe çıkıyorum hep. bi de anlayışsız müştemler allam yareppim diyorum. mesajlar da olmasa hiç çekilmez hayatım be blog.

onlar keyfimi yerine getiriyor. tırrrnnnn mesajınız var! trrrnnn trrrnnnn

kış gelsin blog. ben bu yazı sevmedim.

10 Ağustos 2010 Salı

güneşli salılar - yetişmeyen işler

dün gece wilson'ın mesajıyla uyandım "biz farklıyız biliyor musun? toplumdakilerden farklıyız, o yüzden böyleyiz" diyordu mesajında. uyuyorum dedim, sabah aradım. "ha şunu bileydin be wilson" dedim. farklıyız ki ne farklı.

bazen diyorum ki ne farkımız var ötekilerden, sonra bakıyorum yok yok var. ya da bana öyle geliyor. neyse, mesele bu değil. mesele ne o zaman? bir kitap okudum, bir film seyrettim, bir şarkı dinledim, hayatım değişti. değişti mi estaben? hayır mı? değişti işte. konuşma, ben ne dersem o!

ucu ucuna yaşıyorum bugünlerde. ucu ucuna yetişiyor işler. her sabah aynı şekilde uyanıp gidiyorum işime. mutlu muyum? evet, ama daha da mutlu olacağım günler yakın.

elif geliyor bu ay sonunda. daha yeni gitmedi dediğini duyuyorum ordan esteban. olsun, özlemiş, gelsin işte ne var. sonra mesajlar. ah o mesajlar. hiç bitmesin. hep sevindirsin beni, günümü aydınlatsın.

beyaz poplin pijamaları giyip, kitabımı okuyayım ben. beyaz olsun her yer.
bembeyaz.
aydınlık.

güvercin çırpınışları, pır pır.

güzel günler göreceğiz, güneşli günler blog.

valla bak!

çok yakında!

ne kadar yeteneksiz hissetsem de burada kendimi, biliyorum ki yakında!

9 Ağustos 2010 Pazartesi

better

regina spektor hisli, içli şen sesiyle better diyor, ben de eşlik ediyorum.
better.
daha iyiyim. sabahları uyanmakta hala zorlanıyorum ve hala elifi özlüyorum ama daha iyiyim. sabahları midem bulanıyor, hamile olsam ne olurdu acaba diye düşünüyorum. dolmuşta oturmaya çalışıyorum, yer vermeyenlere acıklı acıklı bakıyorum. mesajlarla uyanıyorum, mesajlarla uyuyorum, gün içinde mesajlarla mutlu oluyorum.

ofise gelip, işlerimi yapıyorum. kitabı yazmayalım diyorum kendime. annemi arayıp sesini duyuyorum, vefalı bir evladım ben.

olumlu olmanın şizofreniye benzediğini söylüyorum wilson'a. fazla olumlusun diyor o da bana, gülüyor. eskiden şizofrendim ama şimdi iyiyiz diyorum.

house'un yeni sezonunun başlayacak olması sevindiriyor beni. her gece yatmadan bir bölüm house iyi gider diyorum. kendime geliyorum.

sigarayı azaltmaya çalışıyorum. mesela bugün hiç içmedim.

bunların dışında, özlüyorum.

sabah bir saat daha uyumayı, elifle kahve faslını, babanın nasihatlarını, annenin kahkahalarını.

bir de merak ediyorum, mesajları, ne olacağını!

8 Ağustos 2010 Pazar

"hadi yap bi orta şekerli de içelim şöyle karşılıklı, bi de sigara yakarız"

demeni özledim be elif. en çok hafta sonunda koyuyor yokluğun. telefonda sesini duyduğumda ağlamak geliyor içimden.

sonra burnu yere düşse almaz kadın gurununa bürünüyorum. ağlamak olmaz diyor içimdeki ses.

hava sıcak, bunaltıcı. şu anda da kapalı. bir yağsa şöyle şangır şakır, benim yerime ağlasa, rahatlayacağız aslında.

iş mi nasıl? şahane! tuhaf insanlarla kaynaşmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.

ama güzel olan şey, yazmaya başlamak yeniden. hem de bu sefer tamam oğlum, zengin olucaz, paraya para demeyeceğiz demek.


hayallerle yaşıyor insanlar be.

ah bi ev olsa, denize nazır, arkası ağaçlık. zeytin ağaçları, elmalar, dutlar. koşturup dursa ortada çocuklar.

neyse hüsam, çok duygusalım ben bu ara.

havadan bence.

yağsa da rahatlasak.

5 Ağustos 2010 Perşembe

düğüm

boğazımın tam orta yerinde bir düğüm. su içiyorum, yutkunuyorum geçmiyor. geçmek bilmiyor. sesimi duyduğu an ağlamaya başlıyor. ne zor şeymiş ayrılık...


uyku

ne kadar erken yatarsam yatayım, hep uykum var.

öyle çok uykum var ki, gözlerimi soğuk suda bekletmek istiyorum.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

i am fine

Bir film vardı, belki bilirsiniz Elizabethtown, ayakkabı tasarımcısı Orlando Bloom hatalı tasarımdan milyon dolarlar zar ettirip şirketi batırma derecesine getiriyordu. Şirkete giderken ona bakan herkese "i am fine" diyordu. İşte o replik benim bugünlerde kullandığım bir laf. " i am fine"

Merak edenlere de diyorum i am fine.

Elif gitti, birkaç gündür boğazımda bir düğümle uyanıyorum. Sabah kalkıyorum, elimi yüzümü yıkıyorum düğüm, işe gidiyorum düğüm, yemek yiyorum düğüm, eve dönüyorum düğüm. O düğüm uyuyana kadar orada, hatta ertesi günde aynı yerde. Sebepsiz yere durgunluk hakim. En sevdiğim mevsimden nefret ettim.

Amaçsızca yazıyorum bu yazıyı. Sadece içimden çıksın diye. Boğazımda düğümlenenler gitsin diye. Gider elbet ama ne zaman bilinmez. 28 yıldır beraberim. 28 yıldır 3'üz biz.

İnsanın kardeşinin gitmesi çok zormuş.

30 Temmuz 2010 Cuma

3


2007 yılının temmuzunda sıkıldığım bir gün başlamıştım buraya yazmaya. bu yaz olduğu gibi o yaz da tuhaf bir yaz yaşıyordum. çalıştığım yer, yaşadıklarım tuhaftı. 3 yıl geçeden aradan. 3 yaz.

iyi ki açmışım o zaman bu blogu. bir sürü şey oldu hayatımda. bir sürü şey değişti. günler bazen hiç geçmiyor gibi geldi, bazen tekrar tekrar aynı günü yaşıyorum diye düşündüğüm zamanlar da oldu. bazen de dünyanın en mutlu insanı oldum. gidenler oldu, kalanlar oldu, gelenler oldu. zaman geçti, zaman aktı, ben değiştim, büyüdüm. yaşadığım her şeyden bir şey öğrendim. yaralandım, debelendim, güldüm, sinirlendim, kızdım, ağladım, sevindim, çoğu şeyi yazdım. hayatımı yazdım. düşüncelerimi yazdım, kendimi yazdım, ne istediğimi, ne hissettiğimi.

iyi ki yazmışım. daha nice seneler olsun istiyorum.

okuyanlar, yorum bırakanlar, takip edenler, etmeyenler herkese teşekkür ederim.

her geçen gün yeni bir şey öğreniyorum şu hayatta. öğrendiğim müddetçe de yazmaya devam edeceğim.

hepinizi seviyorum.

27 Temmuz 2010 Salı

benim tatil anlayışım...

az önce yazdım ya hani yalnız olmayı seviyorum, asosyallik ruhumda var diye, iş arkadaşlarım öğlen yemeğine sürüklediler beni. ilahi bir mesajmış gibi, hadi yemeğe gidiyoruzla kendimi dışarda buldum. bilmeyeniniz varsa söyleyeyim iş yerim valideçeşme'de, yani beşiktaş'a ve nişantaşı'na 5 dakika. hani o şık yokuş var ya hah işte orada. hal böyle olunca her sabah ve her sabah o yokuştan gidip geliyor, ultra lüks mağazaları, şık vitrinleri görünce gerçekten bihter gibi yalıda yaşayanlar var di mi lan diyorum kendi kendime.

öğlen vakti, çevre iş yerlerinden çalışan kariyer sahibi aynı zamanda evli ultra süslü kadınlar görüyorum dışarda. ve de süslü beyler. aldıkları maaşın yarısını üzerlerindeki giysilere yatıran bu zat-ı muhteremlerden bir grup yan masamda oturuyordu. günün konusu da tatildi, bizim konumuzda her zamanki gibi işimiz, onun reklamı şunun cartı.

çok geçmeden yan masadaki süslü abla girdi lafa, benim tatil anlayışım diye başladı, ultra lüksle devam etti. tatil hakkındaki düşüncelerini paylaştı alemle. hillside su'yu çok sevdiğini, her şeyin lüks lüks lüks olması gerektiğini söyledi. sonra da will smith'in filmini anlattı, görülmesi gerektiğini anlattı.

ben mi naaptım, sigara üzerine sigara yakıp, sıçayım senin tatil anlayışına dedim, sonra da yeni bir roman yazmayalım diye düşündüm.

süslü kadın, tatil anlayışın saçma. illa lüks diye tutturuyorsan neden saraya taşınmıyorsun, gerçi aldığın maaşla biraz zor ama olsun.

benim tatil anlayışıma gelince, yok ki öyle bir anlayışım. deniz olsun, kum olsun, yanımda 2 - 3 sevdiğim olsun tamam.

haa roman olayına gelince, çok ciddiyim. en kısa zamanda yazmaya başlıcam. valla bak gör blog! inanmıyorsun di mi? bitince görürsün bebek!

asosyal olmak ya da olmamak

bundan 6 yıl önce filan, 6 kızdan oluşan bir arkadaş grubum vardı benim. her dakikamızı beraber geçirir, her yere beraber gider, birbirimizin dolabını, cartını curtunu her şeyini bilirdik. onlarla olmayı çok severdim. eğlenirdim, gülerdim. ama o zamanlardı bu. sonra bu gruba biri dahil oldu ve bana bu grubun aslında çok saçma olduğunu, bir süre sonra grup diye bir şey kalmayacağını söyledi. doğru da dedi. grup bir süre sonra dağıldı, anlaşmazlıklar çıktı, o ona bu buna bir şey dedi ve grup dağıldı. ilk ayrılanlar arasında ben de vardım. zaman geçiyordu, yaşım ilerliyordu ve yalnız başıma bir şeyler yapmak bana daha çok keyif veriyordu.

zaman ilerledikçe hayatıma az insan aldım. olanları çıkardım. yalnız olmanın bana iyi geldiğini, kendimi böyle olduğumda daha iyi ifade ediyorum.

asosyalim ben biraz. münzeviyim. böyle olmayı da seviyorum. kimse bana dokunmasın, kimse beni ellemesin türünden yaşamayı seviyorum. bir ağacı saatlerce seyretmeyi, bulutlara bakmayı, yıldızları seyretmeyi, hiç konuşmadan durmayı seviyorum.

hafta sonları evimden çıkmamayı, annemin yanında olmayı seviyorum.

asosyallik ya da değil, nedir adı bilmiyorum ama ben bunu seviyorum.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

tuhaf yaz reloaded

sigaradan bir nefes alıp, ayrılık depresyonuna hazırlıyoruz kendimizi. elifin gitmesine tam bir hafta var, bir hafta sonra, buradan pek farkı olmayan (yani bu yazla karşılaştıracak olursam) bir yere gidiyor. ee sen de git diyenleri duyuyorum buradan, gitmek kolay ama bir o kadar da zor. maddi olaylar, vizeler cart curt derken gidememek de var işin içinde.

fark ettim de blog eskiden çok sevdiğim yaz, artık eskisi gibi değil. büyüdükçe kirlenen ve ultra saçmalayan dünya, yazı da aldı götürdü en sonunda. tshirt- şort ikilisiyle gönüllerin sultanı yaz mevsimi, 23 yaştan itibaren abuklaştı, 25 yaşla buhrana, 28 yaşla da meymenetsizliğin doruğuna ulaştı. 4 senedir deli gibi gelmesini istediğim yaz, her sene biraz daha sevimsizleşiyor. bu sevimsizleşme benim yaşımdan dolayı da olabilir diye düşünüyorum ama yok valla öyle değil. baya baya sevimsiz işte.

geçen yıl evlenen eş dost bu yıl, kendimizden bir parça, aşkımızın meyvesi tadıyla bebek olayına girdi. bense hala varoluş problemleriyle boğuşuyorum.

neyse be blog, hava kapalı ya, ondan bu hissiyat, hassiyet. bir de pms var işin özünde. yoksa iyiyim gayet.

ama özlüyorum blog, kapının önünde bisiklete bindiğim, penceresinin önüne gidip, hişşşt len gükan diye bağırıp en yakın arkadaşımı çağırdığım, sokaktaki kedilerin peşinde koştuğum, erik ve dut ağaçlarına daldığım yazları özledim.

yirmi yıldır aynı yerde yaşıyorum ben. 8 yaşında ufak bir veletken taşındığım bu sokakta 20 sene geçirdim. 1950'lerde yapılan bir evde yaşıyorum mesela. sokaktaki eski evlerden biri bizimki. tadilat görmesine rağmen, eski mimariye sadık kalınan bir ev.

hani derler ya, buralar hep dutlukdu diye, aynen öyle işte. bir zamanlar buralar hep dutluk ve eriklikti.

tuhaf bir yaz yaşıyorum be blog. böyle değişik, sıcak gibi, değil gibi. soğuk gibi, değil gibi. ne idüğü belirsiz.

23 Temmuz 2010 Cuma

"Lan" br sevgi sözcüğüdür!

Abuk sabuk rüyalara kaldığımız yerden devam. Yediklerim içtiklerim içerde neyle buluşup nasıl bir mutasyona uğruyor blog merak ediyorum. Ya da ne tür bir manyağım aceba?

Ev ziyaretine gelen arkadaş, oturduğu yerde mızıldanmaya başladıktan sonra deve dönüştü gözümün önünde, hem de yeşil deve. Önce çay getiren anneye pata küte girişti ardından benim kafayı duvarlara vurdu! Aceba kafamı duvarlara vurmam gerektiğini mi anlamalıyım burdan? Ya da yeşil hayırlı bir renk sayılıyor ya hani, ultra süpersonik bir haber mi alacağım?

Blog iyicine rüya tabirlerine döndü anasını satim!

Lannnn! Lannnn diye bağırıyorum, yosa deliriyor muyum!

Ayrıca blog fark ettiysen lan'ı çok kullanıyorum, çok sempatik geliyor bana lan. Çok banalleştim sanırım, bilemiyorum.

Ama bence lan bir sevgi sözcüğüdür. He bir de Ekin Atalar'ın Selindrella'sı kaptın şukuyu!

22 Temmuz 2010 Perşembe

Parlez-vous français?

Ultra abuk rüyalara kaldığımız yerden devam ediyoruz blog. Dün gece rüyamda sular seller gibi fransızca konuşuyordum. 2. kura geçtim de henüz başlamadı lan kurs, hayır anlamadım olayım nedir?

Kıçım mı açıkta kalıyor acaba?

Sigmund Freud, param bol Madonna'yı tuttum o soruyor sana "analyse this" canım sana zahmet!

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Dream Man

Burdaki dream man, hayal kur adamımm!! manasında değil lütfen canlarım. Dream Girls gibi değil gibi. Ne alaka dream man, hemmen açıklığa kavuşturayım, 2 gecedir ultra yakışıklı adamlar görüyorum rüyamda. Napıyorsunuz sorusunu duydum ordan, onlar oturuyor ben bakıyorum aval aval. Bir atraksiyon bir girişim bir flörtöz tavır filan yok, ben bişiler söylüyorum onlar böyle şahane şahane gülüyorlar, ben de bakıp allam ne kadar güzel gülüyor diye melül melül bakıyorum.

2 sabahtır uyandığımda da aynı tepkiyi veriyorum, ulan ne yakışıklı adamlar var be! Evren bana burda "sen ancak böyle rüyanda görürsün kızım" demek istiyor sanırım.

Seni görmem imkansız rüyalarım olmasa be!

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Kedi olmak


Evdeki minik pantere baktıkça, kedi olmanın çok güzel bişey olduğunu düşünüyorum. Her daim bir mayışıklık, uyku mahmurluğu hali. Okul, iş, para kazanma, hayat mücadelesi yok. Ev kedileri için yani. Sokak kedisi olmak da sınırsız özgürlük. Hastalık korkusu olmadan çöp karıştırma, yağmur suyu içme.

Kedi olmak vardı şu hayatta.

18 Temmuz 2010 Pazar

fotoğraf

Az önce facebookta alemin fotolarını dikizlerken aklıma geldi, mezuniyet fotoğrafım bile yok benim! Ne derece nefret ettiysem okuldan bi tane bile fotoğrafım yok lan blog! Mezuniyeti bırak, normal şöyle adam gibi de fotoğrafım yok, hani bana foto yollasanaaa diye tuttururlar ya, ben hep böyle eski fotoğraflarımı yollarım, yok çünkü!

Neyse ya, öyle aklıma geldiydi işte.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

faith


Tüm eli sevenlere gelsin, faith!
özledim seni!

istenmeyen tüy

Güzel blog,

Bir hafta bitti bile, iş şimdilik fena değil. Yaptıklarım beğeniliyor falan filan. Neyse konu bu değil. Bildiğiniz üzere yampiri yengeç geçenlerde duşta ayağı yapmıştı, sonra da ben, sen ne denli eblehsin dediğim de yok canım senlen neden konuşmamak için yapayım dedi, biliyosunuz heh işte, 2 gün geçti andaval gene yüzünü gösterdi. Ne denli salaklara çatıyorum lan ben!

Neden ki ne oldu diyeceksiniz, şimdi ben bu salağa son ayarını verdiğimde her şey aydınlandı filan sandım, meğersem öyle bişi yokmuş, ben biraz kıçımdan anlamışım! Dün bu davara mesaj attım, cevap vermedi, hani koşuşturma filan dedim, sonra nette gördüm bugün dedim mesaj attım sana, görmedim filan ayağı yaptı, iyi peki dedim ve aradım. Bi sessizlik allahım buz dolabına kafamı sokmuşum gibi konuşuyor, 2 gün önce yok öyle bişi olur mu diyen adama, dayanamadım ve sordum, hayırdır yavrucum diye! Konuşmak istemediğini, anlamsız bulduğunu söyledi!

Şimdi yukardaki ulu manituya bir soru hakkım olsa şunu sorarım; Ey ulu manitu, zeka seviyesini neye, kime göre belirliyorsun? Ayrıca bonus soru neden ben?

İstenmeyen tüy gibi hissediyorum kendimi blog, George Michael Faith diyor, salak salak eşlik diyorum şarkıya. Eli Stone gibiyim.

9 Temmuz 2010 Cuma

Amerikalı Küccük İbo


Seni gördüğüm anda çocuk yapmaktan vazgeçiyorum. Lisede saçlarını üç numaraya vuran öğrenciye bakıp bakıp töbe diyen hocaları şimdi daha iyi anlıyorum. Hani diyorlardı ya büyüdüğünüzde bizi daha iyi anlayacaksınız, galiba onlara hak veriyorum. Hele hele ağzını öyle çemçük yapıp poz kesmiyor musun! İşte o anda Erman Kuzu kesiliyorum!

sinir krizi eşiğini geçtim, akşama madalyam elimde!

Bir film vardı, sinir krizinin eşiğindeki kadınlar, ben mesela o filmi seyretmedim ama ismine hastayım. Negzel isim, sinir krizinin eşiğindeki kadınlar, bu kadınlar pms filan olabilir mi acaba merak ediyorum. Neyse konum pms filan değil. Konu benim sinir krizim, eşiğim, uzun atlamada birinci gelip madalyayı kapmam. Kaptım, vallaha da kaptım billaha da! Aferin çok iyi düşünmüşsün, akşama gel madalyamı ver dedim o da gelip bu akşam beni dük ilan edecekmiş. Kafamda hunimle bekliyorum, çarşaftan pelerin de yaptım hah şahane!

Sinirleniyorum blog! Ota boka, ona buna, şuna, berikiye ötekiye! Herkese! Her şeye! Sinirleniyorum, sinirlendikçe elim ayağım çekiliyor! Şu yaşıma geldim, elim ayağım çekiliyor diyenleri pek merak etmişimdir, nasıl bi his lan o diye! Ahanda yaşadım anladım! Öyle sinirleniyorum ki, mideme kramplar giriyor.

Sinir krizinin eşiğindeki kadınlar filminin yönetmeni beni görse eşikten atladığım için gelir benim filmimi yapar. Adını da Sinir Krizinin Birincilikle Geçen Kadın koyar.

Çok sinirlendim gene blog! Aptal sapsal şeylere sinirlendim. Tam mutluyum, ne kadar güzel, yeni şeyler oluyor dedim, çat! Valla yiter lan!

Yukardaki de öyle ki satim anasını, milletin çevirmediği dolap dümen kalmaz, ben bi halta karışmam, zuheuh diye güler ve çat bana patlatır ihaleyi. Hep aynı lan, sıkılmadın mı acaba? Valla merak ediyorum be acaba başka işi yok mu? Adrina Lima filan yaratsana sen ya! Benlen uğraşıcağına onu yarat ne bilim!

Sinirliyim, mütemadiyen sinirliyim!

8 Temmuz 2010 Perşembe

iş hayatı, ben geldim canım

Güzel blog,

Biliyorsun ki, daha iki hafta önce ağlayıp, sızlanıp, mızıldanıp duruyordum. İş iş diye söyleniyordum. Genelde çağrılarıma kulak asmayan yareppim, ulu manitum bana cevap verdi. Söyle kızım ne diyeceksen de dedi. Sanırım öyle bişi oldu, iki haftada iş buldum blog. Vallahi buldum. Cuma günü görüşmeye gittim, sonra dün 2. görüşme için aradılar. Sabah gittim, pazartesi başlayabilir misin teklifiyle hayt huyt şaşırdım. Evet blog, işe başlıyorum. Uzzzuuun bir aradan sonra iş hayatı ben geldim canım diyorum.

Hayırlara vesile ediyoruz, dinimiz amin.

aradığınız aboneye şu anda ulaşılamıyor

Telefonlarla sorunum büyük blog! Öyle kullanma özürlü filan değilim ama hala mms göndermekte zorlanıyorum. Millet 4G'ye geçti ben bazen mesaj bile yazamıyorum. Neyse konumuz benim telefon özrüm değil, konumuz telefon! Neyine gıcık oluyorum, neyi sorun o zaman, mesela aradığım aboneye ulaşamamam, attığım mesaja cevap alamamam! Uyuz oluyorum, böyle eşeği binbeşyüz defa suya göndermek, aboneyi de uzun uzadıya dövmek istiyorum. Bu bahsettiğim cevap vermeme durumu, bana kıl, konuşmak istemiyo ondan değil, bildiğin görmüyor duymuyor telefonu. Mesela abla, allam o telefonu bin defa çaldır yine duymaz, mesaj at görmez. Bir gün gelecek telefonla bütünleştiricem onu haberi yok. Sonra Wilson, bir telefon özürlü de o! Ararım ararım duymaz, mesaj atarım görmez, aradan saatler geçer arar beni niye aramıyorsun der, aradım binkere derim hae görmedim der, sonra edie çileden çıkar. Hayır sinir oluyorum ya! Valla bak! Direk senaryolara başlıyorum, kesin bişi oldu, kesin kaza geçirdi, belki de araba çarptı, acaba bayıldı mı, yoksa bana mı küstü gene çamları devirdim haberim yok, kesin yaptım gene bişi. Hayır manyaklığın ultra seviyede artık!

Aradığım abone, aç şu telefonu!

5 Temmuz 2010 Pazartesi

i want love

sen olacaksan eğer, i want love! söyle bana robert! o şarkıyı söyle, bir daha söyle!

Elton John kötü gözlükler ve komik papyonlar taksan da şahane bi insansın bence, hele ki
i want love diye bi şarkın var ya! başka da şey demem!

4 Temmuz 2010 Pazar

heyvanlar alemi


Hayvanları severim, ayılarla iyi anlaşır, öküzlere taparım, hele hele goriller taş tacımdır!

Evet güzel blog, hayvanları seviyorum, öyle ki, kendini kaplan sanan bir kedim var, canı istediği zaman mırlayan, canı istediğinde tırmalayan, ısıran bir kediyle aynı yastığa baş koyuyorum. Tabi korka korka, gecenin köründe uyku sersemliğiyle mazallah yanlışlıkla bir yere dokun, aman yareppi, yersin cırmığı! Gözüm çıkmadı ya ona dua ediyorum ben, neyse konumuz bu değil!

Konumuz heyvanlar, öyle iyi anlaşıyorum ki heyvanlarla, Şrek'in karısı Fiona gibim şakısam kuşlar patlar sesimin güzelliğinden, bir ortama girsem kediler, kuzular, ceylanlar takılır peşime. Sırf onlar mı, ayılar, öküz ve goriller de. Kurbağalar beni öp, beni öp diye sıraya dizilirler önümde. Her öptüğüm kurbağa prense, her taptığım öküzse insana dönüşür beni terk ettikçe. Öyle böyle değil içimdeki heyvan sevgisi anlayacağınız. Mesela yengeçler, bayılırım, öyle tatlılar ki, hepsini bir sepete koyup saklamak istiyorum! Sonra oğlaklar, o küçük şirin boynuzlarından tutup sevesim geliyor. Ya balıklar, aman yareppim ne şeker şeyler o balıklar. Hastasıyım hepsinin!

Ama en çok öküzlerin ve ayıların!

Onlarla çok iyi anlaşıyorum çünkü!

Gene bir öküzle tanıştım ben, postunu çıkarmış, insan kılığına bürünmüş, sevimli mi sevimli bir öküz. Yengeç kırması! Böyle iki hafta kadar önce bebe adımlarıyla, yampiri yampiri yanaştı yanıma, sevdim, aman ne de tatlısın be sen dedim, dediğim anda cıs! Kıskaçlarını batırdı gitti. Ben de tabi anlamlandırmaya çalışırken buldum gene kendimi!

Küçükken plajda bir midye bulmuştum, acayip güzel, oha şuna bak nidalarıyla anneme gösterirken annem dikkat et evladım yengeç çıkabilir demesine kalmadan, o sevimli yengeç bebesi o güzelim midyeden çıkıp kıskaçlarını göstermişti bana. Bak hiç unutmam o günü, yazarken bile yaşadım bak gene! Aman aman diye denize atmıştım güzelim midyeyi, mundar olmuştu, bi daha da onun gibi güzel midye bulamadım. O zamandan ders almalıymışım aslında yengeçlerden ama unutuyoruz işte!

Gün geçmiyor ki ayılara dayı diyoruz, öküzlere prim veriyoruz! Kendi adıma konuşuciim, ben öküzlere tapıyorum, her ortamda itina ile bir öküz çekerim. Bırakın beni insanların arasına ben giderim bulurum, dedim ya paratonerim diye! Öyle ki artık metin yazarlığından istifa edip veteriner olmayı düşünüyorum! Madem öküzlerle ve ayılarla bu kadar içli dışlıyım en iyisi veteriner olup gerçek büyük başlarla uğraşırım, para da kazanırım, ekmeğimi onlar sayesinde kazanıyorum derim.

Evet, bunu düşünüyorum blog!

3 Temmuz 2010 Cumartesi

profil fotom


Bu nedir be diyenler, bu bir paratoner. Ben de deli paratoneri olarak bunu kullanmayı uygun görüyorum. My name is toner, paratoner. Keşke para çeksem bari, adıyla mütenasip.

29 Haziran 2010 Salı

Bambi

Izzie: Don't you see? I'm Bambi. I'm Bambi, George. If anyone in this situation is a sad little cartoon character, it's me. I'm all alone in the forest, all alone in the forest, George. And my mother's been shot by a hunter and where are you? Where the hell are you?

Grey's Anatomy, A Change is gonna come

Kendimi bu aralar George'a bambiyim, yardım et allahsız diye çemkiren izzie gibi hissediyorum.

I'm the fucking bambi! Where are you George? Sorarım lan sana!

Hakiki tosun paşa benim!

Evrimimi tamamladığımda gözlerimden ateş çıkartabileceğim! Sert, haşin, gaddar fakat bilakis çok kibarımdır, iyi dans ederim ve ısrar ederim. Ayrıca öz hakiki toşun paşa benim. Güzel olduğum kadar akıllı ve de aynı zaman da küstahım. Benim sevgilim olsana diyecek kadar salak ve de telefona defalarca çaldıktan sonra cevap verecek kadar manyağım. En büyük idolüm Firdevs Yöreoğlu. Büyüdüğüm de dünyayı ele geçirmeyi planlıyorum ve House'u da yardımcım olarak yanımda istiyorum. Çetin Özder'le 5. kez dünyaya turuna çıkmak, Hilmi Önal'la Akdeniz Akşamlarını söylemek, Cansel Elçin'le yemek yemek, Hakan Yıldırım'ın ilham perisi olmak, Marc Jacobs'un kankası olmak istiyorum.

yeni mim, yine mim

Yeni ve yine bir mimle karşındayım işte blog. Gene minnoş sultan French Oje'den geliyor mimim. Diyor ki bize öyle bir sır ver, bu yaşına geldin hayatta edindiğin tecrübeler mutlaka bir şeyler öğretmiştir sana, biz de söyle bunu. Hayattan öğrendiğin bir şey var, bizimle paylaş diyor yani.

İşte hayattan öğrendiğim, daha önce de bloguma yazmıştım "hakettiği kadar değer herkese" diye. Gene diyeceğim o. İnsanlara, karşınızdakine hakettiği kadar değer. Ne eksik, ne fazla. Olması gereken olmalı. İnsanlar tuhaftır, sizinle aynı fikirde olmaz, size uzaylı gözüyle bakabilirler, olağan ve normal birşey bu. Herkes aynı değil sonuçta ve bundan dolayı da siz siz olun herkese aynı değeri vermeyin. Ve de şunu unutmayın, herkes siz değil, sizin gibi düşünceli, anlayışlı değil, iyi niyetli hiç değil. Bu zor hayatı daha da zor hale getirip, üzülmemek için hakedilen değer diyorum. Ve de ve de yalanlar, ah bunu hiç unutmamak gerek. Küpe mi yapmak gerek kulağa, kolye mi bilmiyorum ama herkes yalan söyler canlarım, bunu sakın unutmayın. Durumu kurtarmak, hava atmak, ortamı yumuşatmak, nedeni fark etmez, gerçekler yalanlarla başlar.

bir dilim sohbet
cadı
çilek turşusu
agresif pollyanna
kurtlu kitap

Hayattan öğrendiğiniz nedir, haydi paylaşın benimle :)

27 Haziran 2010 Pazar

Frenchcimden yeni mim :)

Minnoşların sultanı French oje beni mimlemiş. Soru cevap şeklindeki bu mim benim de hoşuma gitti. Evet efenim, lafı uzatmamayım da mime geçeyim :)

1. Hangi işleri yarım bırakırsın ya da bıraktığın neler var?
Valla hangi işi yarım bırakmadın deseydik daha doğru olurdu. Mesela 3 senedir yazdığım bir roman var, 8 bölüm olacak her şeyi hazır, 4. bölümdeyim hala ilerleyemedim. Bir de 3 tane senaryom var düzeltmem gereken onlara da elim varmıyor. Bir arada rüyalarımla ilgili öyküler yazacaktım bak onu da unuttum. Çok fenayım valla ya.

2.Yakın zamanda kaybettiğin biri var mı?
Yok valla ya. Bi geçen gün facebook listemi temizledim, konuşmadığım kim varsa sildim, o sayılır mı?

3. En ağır bulduğun, sana dokunan yemek var mı?
Hımm, ben çok yemek seçerim aslında. Her yemeği yiyemem, yağlı filan hiç yiyemem. Nane sevmem mesela, soğan, sarımsak sevmem.

4. Cinsellik ve aşk anlamında unutamadığın biri var mı?
Yok ya, o da yok. Böhü nasıl unuturum dediklerimi bile unuttum. Çok gamsızım sanırım ben ya.

5.Çocukken sevdiğin çizgi filmler?
Jetgiller, taş devri bir de neydi adı heh Hollywood yaramazları mıydı onu severdim çok. Şirinlere uyuz olurdum hala da olurum. Niye acaba ben de anlamadım hiç.

6. Blogger'a ne zaman kayıt oldun? Kim vesile oldu? Nereden duydun?
İlk olarak 2006'da kayıt olmuştum. Güzel bir şeye benziyor diye başlamıştım, başka bir ismim vardı o zaman ama. Sonra baktım ki yazmıyorum, silim gitsin dedim. Sonra iş sıkıldığım bi iş gününde acaip daralmışken, açtım bu blogu. 2007'de. Sanrım sıkıcı iş vesile oldu. Günlük gibiydi ilk başlarda, sonra kısa kısa öykülerle devam etti, en son bu hale geldi. Bir arkadaşımın vardı blogu onu okuyordum arada, o da benimkini okuyordu, yaz yaz dedi daha çok yaz. Ben de yazıyorum :)

7. Çok paran oldu neler yaparsın?
Çetin Özder'le dünya turuna hoşeldiniz. Şaka şaka napiim be Çetin Özder'i ben. Noel baba kılıklı herif. Ama dünya turuna çıkmak isterim evet. Yani Provence'e gideyim, bi dünya gözüyle oraları göreyim isterim. Bi de deniz manzaralı ev isterim ya. Valla şöle denize nazır, sabah kahveni içicen oh :) He bir de araba olsun ya, Jaguar :) Gümüşş :) Dahası da istemem, alışveriş yaparım bikaç yüz Manolo alırım filan :))

Şimdi 5 kişiyi mimlicem, ay çok eğlenceli bu kısım :))

the daughter of god and alexandre dumas

çilek turşusu

agresif pollyanna

kurtlu kitap

james mayer

sıra sizde canlarım :)

26 Haziran 2010 Cumartesi

Sen Firdevs Yöreoğlu'sun Yamulamazsın!


Güzel blogun güzelleri, bitmesine 6 hafta kala Aşk-ı Memnu'ya sardığımı, bu sarma da Firdevs'in ve Hilmi'nin büyük rol oynadığını, Firdevs Yöreoğlu'nu idol olarak aldığımı, açtığı yolda ilerlemek istediğimi, kendisinden özel ders talep ettiğimi burada beyan etmiştim size daha önce.

24 Haziran'da Aşk-ı Memnu büyük bir finalle ekranlara veda etti, milyonları ekrana kitledi, senaristler köşeyi dönerken, kanal de reytingleri tavan yaptı. Aşk-ı Memnu finalinden twitter bile nasibini aldı. Ednan Bey, Bihter'den boşanmak istediğini söylediğini Behlül tavuğu keyiften dört köşe olup, Ednan'a çak yaptı hatta.

Sizlere daha önceki yazımda, dizinin ilk sezonunu seyretmediğimi, yayınlansa oh ne ala olur dediğimi de hatırlarsınız herhal. Sanırsam Kanal D beni duymuş olacak ki, dizi Kanal D ekranlarında her gün yayınlanıyor. Şu an Behlül'le Bihter aşkı alevlendi, hatta Nihal'i Behlül'e yapıyorlar. Ben seyrettikçe vay anam vay neler dönmüş tepkileri veriyorum.

Dizi yayınlanmaya başladığı zamanlarda diziyi seyreden aile eşrafı, anne ve ablaya saçmalayın be, daha neler, açın dizimax'i benim dizim var diye çemkirir, dizi seyrettirmez ben de seyretmezdim. Sonradan kıyamadım, bıraktım, elleşmedim, onlar da oh dedi seyretmeye başladı. Şimdi diyeceksiniz ki sizin evde bi tane mi televizyon var, ne kadar banalsiniz, evet cicim biz yatak odasına mutfağa televizyon koymuyoruz, prosedür böyle. Bizim evde de bizim Firdevs'in kuralları var. Neyse konu bu değil hem zaten.

Konu nedir peki o zaman? Final efenim, büyük final. Haftalar öncesinden bomboş yalı görüntüleri ekranlarda dönmeye başladı, ulan dedim nereye gitti bu insanlar, nasıl yapıcaklar acaba finali? Ne gürültü patırtı kopacak, Beşir itnesi söyleyecek mi, Behlül kaçacak mı, Nihal muradına erecek mi? Merak ettim açıkcası, hem ne olacağını hem de romana bağlı kalıp kalmadıklarını.

Derken gün geldi çattı, milyonlar ekranlara kitlendi, Aşk-ı Memnu başladı. Ece ve Melek Hanımlar adeta Lost kurgusuyla geri gittiler, neler olduğunu, Bihter'in nasıl delirdiğini gördük, sonra Firdevs'imin Bihter'i kucaklaması, Nihal'in gelinliği derken, en heyecanlı yer geldi çattı. Osbirci Beşir (kusura bakmayın sevgili blog okurlarım bu pezevenge başka diyecek lafım yok, zira Nihal Nihal diye inleyerek gitti pis sapık, soyadı da elçiymiş, elçiye zeval olmasın), bütün dizi boyunca bir güzel uyumuş, boynuzları kulağını geçmiş Ednan'a bu yükün altında daha fazla yaşayamam, zaten geberdim gebericem bari söylim herkesin ağzına sıçim gideryak diyerek, Behlül Bey'len (hala bey diyolar şu tavuğa ya, hala bey diyorlar, delircem, Bihter gibi delircem) Bihter Hanım'ı samanlıkta pardon serada aşfa fişne yaparken gördüm dedi ve Ednan'cığım sevimsiz Ednan'cığım birden höykürerek yalıya koştu. Evet buralar heyecanlı yerler, Beşir Ednan'a yumurtlarken, Behlül, Bihter itiraf edecek sıçtım diyerek yalıya çoktan koşmuş, ardından ezik Nihal'im kim neyi itiraf ediyor, Behlül nereye, Bihter naaptı diye Behlül'ün peşinden yalıya. Burası çok önemli sevgili okur, burada bol bol aksiyon bol bol heyecan var. Behlül Bihter'e, Nihal Behlül'e, Ednan'a Bihter'e ve Behlül'e, Beşir Nihal'e, Firdevs Çetin'e, sonra hepsi beraber toplanıp Bihter'e! E Bihter'im zaten delirmiş, sinir krizinin eşiğini geçip, cinneti getirmiş, o da silaha! Sonrası malum, Bihter mezara. Toprağı bol ola yavrum, gül gibi gitti la kadın genç yaşında bir tavuğun derdine.

Şimdi başlık ne alaka, bu yazı ne alaka, yazmışsın oraya Firdevs'i, lafını bile etmiyorsun diyorsunuz biliyorum ama yapamıyorum. En son Bihtoş silahı kalbine kalbine dayamışken, Firdevs'ciğim eşyalarını toplamış kaçıyordu, batan gemiden ilk kaçan fareler misali (benzetmek istemezdim özür dilerim Firdevs'im ama öyle valla laf o yani) Firdevs'im herkese inat simsiyah giyinmiş kaçarken, silah sesiyle kararmıştı etraf. Keşke açılmayaydı, görmeyeydim o anı. Bihtoş tabutta, imam başında, Hilmi bile vicdana gelmiş namazda, ya Firdevs ya Firdevs? Yamulmuş, evet bildiğin ağzı burnu kaymış, Picasso'nun tablolarındaki kadınlar gibi olmuş, bildiğin modern sanat eseri. Yapılır mı bu be?

Sen Firdevs Yöreoğlu'sun yamulamazsın kadın! Topla kendini! Bak ezeli düşmanın Hilmi bile vicdana gelmiş, namaz kılıyor tabutun başında! Topla kendini, sen Firdevs Yöreoğlu'sun!

Ben ne kadar desem de olmaz biliyorum ama olsun! Firdevs'im yamulsan da, modern sanat eserine dönsen de, Çetin Özder denen noel baba kılıklı herif seni terk etse de sen hala idolümüzsün. Biz Firdevs Yöreoğlu grupileri olarak sana bakacağız, hatta gel biz de kal, öyle yalı da oturmuyorum ama bizim ev de 3 katlı, terası filan var, yok illa deniz manzarası dersen, benim Firdevs'de deniz manzaralı ev diyor, alırız bi ev olur biter! O kıytırık damadına filan kalmadın yani, aklında olsun!

Satırlarıma burada son verirken şu diyorum sevgili blog, ben bu diziyle çok dalga geçtim, öyle böyle değil. Bihter çizmesi, Bihter hırkası, Bihter elbisesi, Firdevs küpesi, Behlül kaprisi filan acayip dalga geçtim, ama sonunda beni çeken bir şeyler buldum. Firdevs'ciğim ve Hilmi'ciğim. Diyeceğim o ki, her ne kadar dalga geçsem de son bölümde hepsi harikaydı, Firdevs'imin yamulmuş hali bile inanılmazdı, ben şahsen bi iki dakka yapayım öle dedim, ağzım burnum kaydı resmen! Firdevs'im kalbim seninle, dediklerimi unutma!

Ayrıca ayrıca buradan bir iki kelamım daha olacak, biri dizi boyunca "geldiler geldiler"den başka şey bilmeyen bücür Bülent'e! Sen ne fitne bücürmüşsün lan öyle, telefona bakmalar, kapı dinlemeler, laf taşımalar filan! Sen yat kalk dua et ilk başta sepetlemediler seni yatılı okula! Hatırlatırım 1975 yapımını, ağlaya ağlaya gittiydin orda valla! Sen yat kalk Bihtoş'a dua et, pis bücür.

Bitmedi dahası var, Ece ve Melek Hanımlar lafım size! Twitter'da ve sözlükte de dedim burada da diyorum, hali hazırda Hilmi vicdana gelmişken, Firdevs yamulmuş, her şeyinden olmuş, intikam ateşiyle yanıp tutuşurken, bu ikiliyi biraraya getirin ve Yalı'da Dehşet diye bir spin-off yapın. Düşünün bunu, hatta düşünmeyin direk başlayın yazmaya. Bu kadar hastası varken Firdevs'in ve Hilmi'nin yapın bunu! Firdevs sayesinde kazandınız beni! Bunu ona borçlusunuz, o kadar!