21 Mart 2010 Pazar

Geliyormuş canımın içi!



Bayıldığım adam geliyormuş. Çok mesudum!
Mika, Miller Freshtival'de buradaymış!
Öyle böyle sevinmedim, yeni yetme kızlar gibi çığlık atarsam şaşırmam!

13 Mart 2010 Cumartesi

Bir şehre gitmek ya da gidememek

Bugün en sevdiğim şehre gittim babamla. Bir aydır görüşemiyor olmamın verdiği özlemi en sevdiğimiz şehre giderek telafi ettik.

Bugün en sevdiğim şehirde, zamanın benim için durduğu o köprünün üzerinden geçerken, en sevmediğim şehirde yaşamayı teklif etti babam bana, mantıklı şeyler söyleyerek. Söyledikleri düşündürdü, aklımı bulandırdı, içimi kemirdi, nefes alamadım, kelimeler boğazımda düğümlendi.

O en sevdiğim şehirde, hiç sevemediğim ve gidemeyeceğimi düşündüğüm şehirde yaşamam için mantıklı açıklamalarda bulunurken, köprüden salıvermek istedim kendimi. En sevdiğim şehirle bütünleşmek istedim.

Arabada dönerken yol boyunca düşümdüm durdum, insan bir daha asla ayak basamam dediği bir şehre dönebilir mi? Yaşayabilir mi orada?

Bir şehre gidememek geldi aklıma sonra. Yalnızca hayallerimizde gidebildiğimiz, ya da gitmeyi göze aldığımız şehirler vardır demişti Mario. Yol boyunca bunu düşündüm. Yapabilir miyim acaba?

Bir karar vermem gerek, iyi ya da kötü, ne olduğunu bilemediğim bir yol var önümde. Vermem gereken sınavım bu sanırım.

şehir

"Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim," dedin,
"bundan daha iyi başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim ülkede."

Yeni bir ülke bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda
dolaşacaksın. Aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma-
Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

Kavafis

11 Mart 2010 Perşembe

Zamanda Yolculuk

Kırk yıl kadar önce imkansız olarak görünen ses hızı aşıldığında daha fazlasını düşünmeye başladı insanlar. Daha fazla ne yapılabilir? Madde için hiçbir şeyin imkansız olmadığı söylendi. Einstein'ın teorileri konuşuldu. Zamanın da bir boyut olduğu söylendi. Bilimkurgu kitapları onu anlatıp durdu. Teoriler teoriler doğurdu.

İnsanoğlu zamanda yolculuğu hala konuşuyor. Mümkünatı var mı? Madde zaman içinde hareket edebilir mi diye sorup duruyor. Halbuki bilmedikleri bir şey var. Bir koku, bir ses, bir nota, bir an insanı zamanda yolculuğa çıkarıyor.

Ben mesela, zamanda yolculuğu çok severim. Boş zamanlarımda "şimdi gibi oyunu"nu oynarım hep. Geçen yıl şimdi gibi, geçen ay şimdi gibi, iki yıl önce şimdi gibi, beş yıl önce şimdi gibi.
Sıkıldığım andan, bulunduğum mekandan kaçıp kurtulmam için yapmam gereken tek şey takvime bakmaktır çoğu zaman. Takvime bakar ve geçen yıl şimdi gibiye giderim.

Bazen de bir koku, bir nota, bir ses, bir an yeter zamanda yolculuğa çıkmama. O anları düşünürüm, yaşadıklarımı, öğrendiklerimi.

Hep mi geçmişe giderim peki? Hayır aslında, geleceğe de gidiyorum ama bunu şimdilik söylemiyorum herkese :)

2 Mart 2010 Salı