29 Nisan 2009 Çarşamba

yol!

bundan baya bi uzun zaman önce, buraya her şeyin bir nedeni var diye yazmışım. uzun uzun zaman geçmiş aradan, bir çok şey olmuş, gitmişler, kalmışlar, değişmiş çoğu şey zamanla. ama ama hala bunu düşünüyorum, geçen gün o postu okudum, düşündüm üzerine. her şeyin bir nedeni var şu hayatta. biz bilmesek de nedenini, anlamasak da var işte. neden diye sormak gereksiz bazen. daha yarın ne olacağı belli değilken, oturup planlar yapmak bir sonraki ay için, sene için, gereksiz bir şey sanırım. çok planlar yapardım, bazen hala ister istemez yapıyorum plan. şu şöyle olur, bu böyle olur diye ama işte yapmamak lazım. planları yaptıkça farkettim ki hüsnüler kuruntular endişeler sarıyor dört bir yanımı. ne gerek var ki bunca endişeye, ben mi kurtaracağım dünyayı. yaşa gitsin be anacım demek istiyorum kendime çoğu zaman ama olmuyor. bir yerde okumuştum nerede okuduğumu hatırlamıyorum şimdi, "siz yolunuzu bulduğunuzu düşünürken tanrı yolunuzu değiştirir" diyordu. çok doğru çok! bulmadım ben yolumu daha, buldum demek istemiyorum. yürümek istiyorum sadece!

21 Nisan 2009 Salı

Ruz-i Hızır

Daha çok var aslında Ruz-i Hızır'a ama olsun. Ha şimdi diyeceksiniz ki nedir bu Ruz-i Hızır? Hemen anlatayım, efenim Ruz-i Hızır, Hızır Günü yani Hıdırellez demek. 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gecede İlyas ve Hızır buluşup doğaya can verirler. Bu aralar bu konuya taktım, aklımda bununla ilgili güzel bir hikaye var, araştırıp duruyorum, kelimeler çıkmak için içimden taklalar atıyorum vakit bulamıyorum.


Eski bir gelenek Hıdırellez. Taa eskilerden kalma bir gelenek. Ateşlerin yakılıp üzerinden atlandığı, mayasız yoğurtların çalındığı, gül ağacının altına dallarına dileklerin asılıp, dallarına yüzüklerin konduğu bir gün. Duaların dileklerin günü. Bahçeli bir evde büyüdüğümden dolayı annem ve anneannem ben küçükken bahçedeki gül ağacının dibine taşlarla ev araba yaparlardı. Önceden kesilmiş iki soğana biri beyaz biri siyah iki ip bağlanır beklenirdi, sabah olunca dilekler alınır denize atılırdı, kapılar pencereler açılır, hızır içeri girsin denilirdi.




Anneannem gideli 3 sene olucak neredeyse ondan kalan adetleri ben yerine getiriyorum artık. Belki çok var Hıdırellez'e ama olsun, düşündükçe baharın gelecek olmasını ve baharla beraber gelecek olanı mutlu oluyorum.

14 Nisan 2009 Salı

somers town

Bu veleti böyle fena halde sıkıştırıp öpesim var.
Gelsin benimle yaşasın!


Festivalin en iyilerindendi bence. Kesinlikle seyredilmeli. This is england'ın yönetmeni Shane Meadows'un yeni filmi Somers Town iki çocuğun dostluğunu anlatıyor.

11 Nisan 2009 Cumartesi

Küçük Prens


İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez.
Kendimi gerçekten kötü hissettiğim zamanlarda küçük prens'i okurum ben. rastgele bir sayfa açarım ve okurum, küçük prens unutturur bana sorunlarımı, neden kötü hissettiğimi, onu düşünürüm, acaba gezegenine varabildi mi, gülü, koyunu nasıl diye. bu günde o günlerden biri, hava çok güzel, gökyüzü masmavi ama benim içim gri. nahoşum, tek yapmak istediğim şey bütün gün uyumak.
küçük prens kurtar beni!

9 Nisan 2009 Perşembe

forever young

There comes a point in your life, when you’re officially an adult. Suddenly, you’re old enough to vote, drink and engage in other adult activities. Suddenly, people expect you to be responsible, serious, a grown-up. We get taller, we get older. But do we ever really grow up?

hoş geldiniz

hoş geldiniz de bir diğer filmimdi. pazar akşamı nişantaşının sosyetik ve sahte sinemasında izledim filmi, tek kelime edemedim filmden çıkınca. kaldım öylece. bilal'ın mina'ya olan aşkı beni çok kötü yaptı, nasıl bir aşkki manş'ı yüzdürdü çocuğa diye düşündüm. imrendim, kıskandım, bilal'e mina'ya üzüldüm. göçmenlere üzüldüm. üzüldüm işte kısacası.

Mamut

"mamut"

İsveçli yönetmen Lukas Moodysson'un büyük bütçeli, ilk ingilizce filmi Mamut, İstanbul Film Festivali'nde mutlaka seyredilmeli. Filmin sonuna doğru boğazınız düğümleniyor gerçekten de.

3 Nisan 2009 Cuma

BENİ BU HAVALAR MAHVETTİ

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.



Orhan Veli

güzel havalar!

beni bu güzel havalar mahvetti demiş orhancğım, ah keşke vakti zamanında yaşasaydım da orhancığımla şöyle güzel karşılıklı iki tek atıp, "ah be orhanım ayrılacağım memuriyetten" diyebilseydim, o da bana bakıp "ayrıl be anacım, ayrıl kurtul" diye cevap verip o güzel şiiri yazsaydı, mesela ben şişenin dibini bulmuşken "rakı şişesinde balık olucam orhanım, bırak beni, öpüjem" diye tuttursaydım, orhancım da şiiri bana yazsaydı, hayat işte o zaman daha güzel, daha şenlikli olurdu.eminim bundan!
ha yok bir şikayetim yok hayattan yana! sırtım pek, karnım tok, "hamdolsun" işim var, yüzüm güleç ama gel gör ki havalar şahaneleşince, bünye sapıtıyor, yok buhran değil böyle bir kıpırtı bir cozurtu peyda oluyor bünyede.

havalar güzel! keyfimi yerine getiriyor!

bu güzel havalarda ben daha da anıyorum orhan'ı.

beni bu güzel havalar mahvetti diyorum yeşeren ağaçlara bakıp bakıp.

hayat güzel!

bir de şu karın ağrısı olmasa daha da güzel olacak!