30 Kasım 2008 Pazar

meet the kumru, kumru the arpacık

bu hafta sonu ömrümden ömür çalındı, gençliğim elimden alındı, karalar bağladım resmen. bir acı bir figandır bende sorma gitsin yani. neden diyeceksiniz, arpacık efendim arpacık. ömrü hayatımda ilk kez başıma geldi, nanemolla bir şahsiyet olmanın yanında arpacığa mikrop kapması da eklenince nanemollalık iki katına çıkıyor. göz damlası için evdekiler elimi kolumu tutuyor, ne lanet bir göz damlası ki damlatınca aman yarabbi kör oldum nidaları ile geziyorum evde. arpacığıma bir isim taktım kumru diyorum ona. kumru

29 Kasım 2008 Cumartesi

arpa-cık

Arpacık

Göz kapaklarında pek çok yağ bezi vardır. Bu bezlerin kanal ağızları kirpik diplerine açılır. Bu kanal ağızlarından birisinin mikroplarca tıkanıp, göz kapağında küçük bir abse oluşmasına “arpacık” adı verilir. Arpacık, ağrılı bir durumdur. Kapak şiş, kırmızı ve normalden sıcaktır.

Arpacığın tedavisi

Antibiyotikli damla ve pomad kullanılır. Sıcak pansuman yapılır. Enfeksiyon iyileşince, geride sert bir şişlik kalırsa, cerrahi olarak bu şişlik boşaltılır.

Arpacık boşaltılmasının (eksizyon) yapılışı

  • Göz uyuşturucu damla ile uyuşturulur. Arpacığa ait sertliğin kaldığı bölgeye uyuşturucu iğne yapılır.
  • Göz kapağının alt tarafından arpacık bölgesine bir kesi yapılır.
  • Arpacığın içi küretle boşaltılır.
  • Göze antibiyotikli damla damlatılarak, işlem sonlandırılır.

Arpacık eksizyonunun doğurabileceği sorunlar

  • Arpacığın tam boşalmaması

Arpacık eksizyonunun karnesi

  • Anestezi şekli: Uyuşturucu damla, arpacık bölgesinde göz kapağına uyuşturucu iğne
  • Ameliyat süresi: 5 dakika
  • Bandaj: Göz bandajlanır. Bandaj ertesi gün açılır.
  • Ameliyat sonrası: Göz kapağında hafif şişik, morluk olur. 5 gün sürer.
  • Dikişler: Dikiş olmaz.
  • İşe dönüş: Ertesi gün işe gidilebilir.
  • Kontroller: Ameliyatın ertesi günü, 1 ay sonra
  • Göz damlaları ve pomad: Antibiyotikli damla-pomad 1 hafta

arpacık kumrusu

şu ahir ömrümde başıma arpacık da geldi ya tamamdır. birkaç eksiğim kaldı sadece. bela bakımından yani. ömrü hayatım boyunca ben böyle şey yaşamadım arkadaşım. minicik bir zımbırtı kelimenin tam anlamı ile gözümün içine sıçtı. göz oldu dambura gibi, iki kapak yapıştı birbirine, kıpkırmızı. şahdık şahbaz olduk resmen ya. ben böyle bir acı, böyle çirkin bir görüntü, böyle bir ağrı görmedim. nice pmsler yaşadım, regl sancıları, migrenler, mide bulantıları yaşadım böylesini görmedim. abartı filan değil. yok vallahi yok böyle bir acı ya. sabah bir uyandım göz kapalı, bildiğin şebek. neyse efendim zorla açtım gözümü, maymun gözünü açtı misali amma velakin bir acı bir acı, yarabbin alemin böyle şey görmedim ben. ee nolucak koştum aynaya bakmaya, bir de ne göreyim korku gibinde gayet güzel oynar oskarı da alırım yani, o derece. başladım ağlamaya, çok çirkin oldum, ağrıyor diye. göz daha da şişti mi, daha da kızardı mı. canavar gibi oldu resmen. böargh diye bir şey çıkıcak ordan az kaldı bekliyorum. duş alayım da kendime geleyim dedim, demez olaydım daha da bir acıyor. sanırsam ahir ömrümün sonuna geldim. bir arpacık beni öldürdü yazacağım mektubuma.

maymunların gözünü açtığı şu dünyada ki 6 günde yaratıldığı için bu kadar uyduruk bence, bu kadar saçma şey yaşıyoruz, umarım ben de gözümü açarım, şu arpacık illetinden kurtulurum. yoksa mektubumu yazmaya başlayacağım.

26 Kasım 2008 Çarşamba

bana yalan söylediler


ıssız adamı seyrettiğim günden beri dilime dolandı bu şarkı, bana yalan söylediler. semiramis söylüyor. ben küçükken annem söylerdi bazen bana bu şarkıyı. filmi seyrederken de onu hatırladım. ben büyüdüm şimdi anneme söylüyorum bazen de beraber söylüyoruz.

hayat tuhaf şey...

soğuk günlerde keyfimi yerine getiren şeyler

eli stone
the fratellis

25 Kasım 2008 Salı

gidiş dönüş

gitmek istiyorum buradan diyordum ya, sanırım çok fazla istemişim ki, gittim. gittim ve döndüm.
cuma gecesi konya'ya giden trene bindim bizimkilerle. ne alaka tren, ne alaka konya demeyin. babamın yıllardır konya'da işi var ve ben kıçımı kaldırıp gidip bakmadım. ama bu sene üzerime serpilmiş ölü toprağını kaldırdım ve gittim hem de trenle. trenle gitmeyi özellikle istedim çünkü çok daha değişik ve unutulmayacak bir yolculuk. değişik insanlar, tuhaf hikayeler ve tuhaf istasyonlar da cabası. hayatım boyunca unutmayacağım görüntüler kazındı beynime. tren yolculuğundan sonra merak ettiğim yerleri gezdirdi babam bana. neresi buralar; mevlana müzesi, selime köyü, ıhlara vadisi, kapadokya, göreme, avanos, tuz gölü. evet buraları gördüm. haa hasan dağı, cihanbeyli ve haymana platosunu da gördüm ayrıca. tek diyeceğim şey mükemmel bir geziydi benim için. fotoğraflar yakında :)

18 Kasım 2008 Salı

bAŞLIKSIZ

sanırım gitmek istiyorum. neresi olursa olsun gitmek istiyorum.

gene kış ve gene depresyon.

nefret ediyorum bu gereksiz mevsimden.

tanrım her mevsim yaz olan bir yerde yaşamak istiyorum

mal

kelimenin tam anlamı ile, birkaç gündür mal gibi hissediyorum kendimi. gerçekten mal gibi hissediyorum ama lafın gelişi ya da espri olsun diye söylemiyorum. haber bekliyorum, beklediğim haber gelmek bilmiyor, depresif koalayı arıyorum telefonumu açmıyor, mütemadiyen yemek yiyorum ben de. yedikçe hissizleşiyorum. bu durumuma eşlik eden mavi sabahlığımı da üzerimden çıkarmıyorum. sevmiyorum kışııııııı. sevmiyorum. nefret ediyorum hatta.

sanırım mallığım da kışdan kaynaklanan bir olay.

14 Kasım 2008 Cuma

tuhaf günler

ne yaptın sorusuna cevap vermekte zorlanıyorsanız, ne yaptığınızı hatırlamıyorsanız durumunuz pek de iç açıcı değil benden söylemesi. bir hafta boyunca ne yaptığınızı hatırlamak için takvime bakıyorsanız ve bazı günlerde ne yaptığınızı hatırlamıyorsanız ve belki de en önemlisi tüm bunları iyi bir hafızanız olmasına rağmen yaşıyorsanız bu iyi bir şey değil. yani eminim ki bu siz de biliyorsunuzdur.

ben şu aralar bunu yaşıyorum. bunu da bugün anladım. ne yaptın sorusu sorulduğunda biraz durakladım, ne yaptığımı düşündüm, bulmaya çalıştım, geveledim en sonunda da. diyemedim ki sensiz geçen günlerde senin için ağladım, mal gibi gezdim etrafta.

bu aralar manik depresif bir dönemdeyim. bir anım iyi bir anım kötü. manik depresifte aslında manik ve depresif nöbetlerin arasında biraz da olsa zaman vardır ve manik sanıldığı gibi öyle bir coşku hoy hoy dönemi değildir, tamam coşku dönemidir ama bu dönemde kişi kendine fazla güvenir, küçük dağlar onunmuş edasıyla gezer, nasıl ödeyeceğini düşünmeden trilyonlar harcayabilir. benim manik dönemim biraz farklı. ben şarkı söyleyip, zenci dansçılar gibi dansediyorum, sonra da ağlama krizi geçiriyorum, moralim bozuluyor, sokağa çıktığım da yere düşmüş bir yaprağa bile ağlayabiliyorum. bilemiyorum bu durumumu, belki sonbahardandır.

her ne ise bir an önce geçmesini istiyorum. aklıma sahip olmalıyım. cep telefonunu saatlerce arayıp buzdolabında bulmak pek de hoş bir olay değil.

13 Kasım 2008 Perşembe

periler ölürken özür diler

hayal sigortası

ılımlı âşıklar tanımlar ayrılık sızıntılarını
ırtınalı bir gecede kişneyen tekneler
gibi takılır yüzleri birer birer ölüm tülüne,
Hayal sigortası yaptırmış dilsiz erkeklikleriyle
yaralı bir hayvan gibi böğürürler yerleşik düzende,
paramparça bir göz, berelenmiş bir dudak ve
birkaç da Sözcük
üşür durur hâlâ ayışığı sonatı başladığında

kar, troleybüs, kestane kebap, aynı Renk aynı Desen,
Yürümüştünüz
ayrılmak istediğini söylemişti tığla buz örercesine
bir gülle cam çerçeve indirircesine
edith cansever'diniz
buzla yanıtlamıştınız yansıyan hiçi
hangi roldü bu, hangi kötü oyundan alıntı
kostümlerin karanfil, aksesuarların istanbul olduğu
Yürümüştünüz,
kedi usulca yaklaşır gibi fareye
içinizde isyan ile yer değiştiren ulu bir sızıntı

hafif usta hafif narin
boşaltırken kadehe en güzel kokan içkiyi
saint antuan'ın kapısını aralayan İsa'nın siluetini
ya da kuledibi'nden hızla inerken karaköy'e
gördüğünüz gibi Kuleden düşen başörtülü kadını
Çarptığı yerde dağılan kristal bir aşkın sözlüğü

kimler için Sevişilmiş ve kimler adına Terkedilinmiştir
kınından çıkan kan kime akmış ve geçmiş karaşın yazdan
size hangi 'Sevdiğiniz Melodi' çalınmıştır
sabahlara karşı uzandığınız yatakta
gömüp başınızı yastığa bağırdığınız isim
sizin adınıza yanlış bir yalnızlık seçilmiştir




küçük iskender



10 Kasım 2008 Pazartesi

gözyaşlarımı bitti mi sandın...

babam ve oğlum öyle çok konuşulmuştu ki, gitmedim. hala da seyretmedim. ulak'a da üşengeçliğimden gitmedim. ama çağan ırmak'ı severim. iki filmini belki de çok önemli iki filmini seyretmemen sevmediğim anlamına gelmez. her neyse. cuma yeni filmi vizyona girdi "ıssız adam"
öyle filmin fragmanını filan da görmedim, sadece radyoda duydum "une belle histoire" çalıyordu.
o şarkının yeri ayrıdır bende. babam gelir her dinleyişimde aklıma. babam ve annem. ne kadar mutlu olsam da o an ağlamaya başlarım. yok dedim bu filmi görmem gerek. nedir, ne değildir, kalk git edie. velhasıl kelam kalktım pazar günü sinemaya gittim. film başladı başlayacak ben hala bilet kuyruğundayım, elektronik panoda filme yer yok olarak gözüküyor. boşver deyip kuyruktan çıkmak da var, ertesi günün ilk seansına bilet almak da var. bakalım dedim, hele önümdeki şu salak aile gitsin. ama yok küçük çocuk o kadar çok soru soruyor ki annesine şeytan diyor ki patlat şuna iki tane. aile gidiyor bilet sırası bende. yer var mı diyorum kıza, yoksa yarına alayım. var tek kişilik yer var. arkamdaki çift aaa diyor yer kalmamış, tek kişilik yer varmış. biletimi alıyorum salona giriyorum. iki kadının ortasındayım. 40'lı yaşlarını geçmiş, bakımlı mini etekli hoş bir kadınla, biraz pespaye bir kadının arasındayım. mini etekli portakal suyu içiyor, pespayenin elinde ise patlamış mısır var. film başlıyor. konuşanlara hişt, pişt yapıyorum. seyrediyorum arada gülüyorum. hep tanıdık yerlerde çekmiş çağan ırmak filmi. derken ara veriliyor. çıkmıyorum araya. yerimde oturuyorum sessizce. filmin başlamasını bekliyorum.
ikinci yarı başlıyor sonra. önceleri normal seyrinde her şey, normalim, sessizce filmi seyrediyorum. sonlara yaklaşıyor film, boğazıma birşeyler oluyor önce. düğümlenme. gözlerim yanmaya başlıyor sonra. dayanamıyorum bırakıyorum kendimi. hıçkıra hıçkıra ağlıyorum salonda. sessiz hıçkırıklarımdan omuzlarım titriyor, tam Türk filmi gibiyim. film bitiyor, jenerik akıyor, mıhlanmış gibi kalıyorum koltukta. yanımdaki mini etekli kadın mendil istiyor benden. pespayede ise tek damla gözyaşı yok. yavaş yavaş çıkıyorlar salondan insanlar. kalıyor koltukta. sevgilisiyle gelmiş bi adam bana bakıyor, ağlamama. belki sen hiç yaşamadın aşkı böyle demek istiyorum. anlamazsın sen. ama anlama zaten, yaşama. herkes kaldırmaz bu acıyı diyorum kendime içimden. salondan çıkarken arkada oturan iki kadın çarpıyor gözüme. ellerinde mendiller, gözleri yaşlı. "tek ben değilmişim ağlayan, çok sevindim sizi görünce" diyorum kadınlara gülerek. ağlak bir şekilde gülüyoruz birbirimize. "insanız"diyor kadın. "duygularımız var".

duygularımız var evet. ağlayarak çıkıyorum salondan. arabaya binemeyeceğim bu halde. en iyisi yürümek diyerek yürümeye başlıyorum. ama gene ağlıyorum. hava soğuk. ama üşümüyorum. ağlaya ağlaya geliyorum eve.

ağladım diyorum. une belle histoire çalıyor ben ağlıyorum.
ağlak bir pazar geçiriyorum. gece gene ağlıyorum. hayatıma ağlıyorum, geçen zamana ağlıyorum, bekleyecek olmama ağlıyorum, özlediğim için ağlıyorum, aşık olduğum için ağlıyorum. gecenin köründe yaktığım sigara bile fayda etmiyor, kalkıp gidip yatıyorum.

bugün pazartesi ama ben hala ağlak bir haldeyim.

8 Kasım 2008 Cumartesi

depresif polyanna

hayatı boyunca bardağın boş tarafını gören biri olarak son zamanlarda olumlu, pozitif olmaya çalışıyorum. bir nevi polyanna misali ortada geziniyorum, aman çiçekler ne güzel, amanın bulutlara bak, aa bak kuş, melek onlar melek. ama yok kardeşim, yok herşey bir yere kadar. bu pozitif olma yolunda bir grup deveye hendek atlamayı öğretebilirdim, bundan eminim.

ne zor işmiş arkadaşım pozitif olmak. olumlu düşün, hüsnüleri uzak tut. dikkatini dağıtma. aaa
nereye kadar yahu. dikkatimi bırak beynimi dağıtmak üzereyim ben. doğuştan depresyon hırkasıyla doğan birine bu yapılmaz, yapılamaz. beyin aşırı pozitiflikten uçar gider. aşırı şeker yüklemesinden ne olur biliyor musunuz? mundar olursunuz, mundar.

yapmayın. olamıyorum olumlu filan. bulutlar basmış havayı, hüsnüler sarmış dört bir yanımı nereye olumlu olayım ben be.

aaa:D

oh :)

merak

merak kediyi öldürürmüş, ama ben kedi değilim. hem kedi olsam da bir şey farketmez, öleceksem merakımdan öleyim. çat diye çatlayayım merakımdan, efektli hem de çatırt.

merak ediyorum kardeşim. ne yapayım yani. merak ediyorum. elimde mi merak etmemek. nerde bu adam, napıyor, nereye gitti, kimle, neden? merak ediyorum her şeyi merak ediyorum.

arasam bir dert aramasam bir dert. gene yakalandık bu saçma duruma ya. aman ne sıkıcı, ne bayıcı işler bunlar. hayır adam sevgilim de değil daha. ama işte onu da merak ediyorum.

durmadan merak ediyorum. onu merak ediyorum, bunu merak ediyorum. nerde olduğunu merak ediyorum, neden aramadığını merak ediyorum, kaçta yattığını merak ediyorum, uyurken horlar mı merak ediyorum, ne yemek sever merak ediyorum, saç kremi kullanır mı merak ediyorum, burnunu karıştırır mı merak ediyorum. elimde değil, merak ediyorum. kaç numara ayakkabı giyiyor mesela, kaç beden pantolon giyiyor, yatmadan önce dişlerini fırçalıyor mu mesela merak ediyorum. nerde ince ayrıntı orda ben.

saçma rüyalar görüyor mu merak ediyorum, beni düşünüyor mu merak ediyorum. neden bu kadar şeyi merak ediyorum onu merak ediyorum. manyak mıyım mesela merak ediyorum.

merakkk etmedennn duramıyorumm :)

marcel proust- mektup

marcel proust

bahane, mazeret.

yok ben cidden yalancı bir insan olmaya başladım ve bu durum ziyadesi ile hiç hoşuma gitmiyor. ne yalanı diyeceksiniz, siz demeden ben diyeyim. hani yazıyordum ben bundan böyle bloga her gün, her şeyi. he ne oldu? bu ne pis yalancılık edie hanım demezler mi insana? derler. derler tabi. hakları çünkü. pekala bu duruma hemen kendi çapımda bir açıklık getirmek istiyorum.

eee, ııııı şey, kem küm.. yok yok bu aralar kafam pek yerinde değil. lafa bak. ne zaman yerinde ki?
aman neyse yahu. diyeceğim şudur ki, bu aralar dışarda yapmam gereken, koşturmam gereken işler vardı. hallettim hepsini yaptım. artık bundan böyle buradayım. yeni yeni şeylerle hem de.

güzel haberlerim, güzel gelişmelerim var. bu ay güzel başladı. hem de pek güzel. böyle devam eder umarım.