15 Kasım 2012 Perşembe

ben konuştuğumda tek kelime anlamayıp yüzüme mucizevi bir şekilde bakıyorsun ya, işte o çok hoşuma gidiyor.

ya da sen konuştuğunda tek kelime anlamayıp melloş melloş bakıp gülümsüyorum ya, işte o da çok hoşuma gidiyor.

çok kolay oldu.

tereyağından kıl çeker gibi.

önce biraz acıttı, kanattı.

sonra uyuştu.

acı geçti.

çok kolay oldu.

bir başka dünya olduğuna yemin edebilirim. karanlık dehlizlerden, kör kuyulardan çıkıp yeniden gökyüzüne kavuştuğum, bulutları görebildiğim yeni, bambaşka bir dünya var. buna yemin edebilirim.

dünyanın başka bir yerinde, istanbul'un kasım ayazında, çekik gözlerde başka bir dünya olduğuna yemin edebilirim.

uzun zamandır bir başkasının hikayesi gibi gözüken hayatım artık benim!

bu hayat benim!





11 Kasım 2012 Pazar

çay içtik.

yağmur yağıyordu, hava soğuktu, üşüdük, çay içtik.

metroda yanıma oturdu, kitabını çıkardı, okumaya başladı, benim de kulağımda kulaklıklar vardı.

önce ben sordum, sonra o sordu. sonra metro durdu.

yürüdük.

hava soğuktu.

yağmur yağyordu.

çay içtik.

güldük.

çok güldük.

o fransızca konuştu, ben dinledim.

ben konuşmaya çalıştım, o güldü.

gülünce ne de güzel kısıldı gözleri.

yine, yeniden.

kasımı ilk kez sevdim.