28 Ekim 2010 Perşembe

kocamannn bir alkış

spor salonuna para verip gerçekten giden arkadaşı alkışladık, patronundan önce işten çıkan arkadaşı da, erkeğin aramasını beklemeyip kendi arayan kızı da, her şeyi satıp sahilde bar açanı da, sokakta elinde çiçekle dolaşan adamı da. ama bunları alkışlamak çok banal. asıl alkış 4 ayda adamı nikah masasına oturtan hatuna! hem de kocaman bir alkış! alkış az, madalya, oskar, altın koza, portakal, nobel, pulitzer! hatta hatta üstün hizmet madalyası!

saçmala lan edie, olur mu öyle şey! var mıdır ki öyle bir hatun demeyin var! ben gördüm, şahsen bizzat tanık oldum, yeminlen lan. arkadaşlardan biri, daha doğrusu arkadaşın arkadaşı biri, ki ben de tanıyorum kendisini, temmuz ayında tanıştı, ekim ayında evlendi.

kocamann bir alkış canım sana!

temmuz lan, kaç ay önce, 4? bilemiyorum da, ciddi ciddi evlenmiş. allah mesut etsin tabii ki de. bu da bir başarı abi, çok büyük bir başarı hatta. ben 4 ayda naaptım? bi cacık yok! yazdığım reklam bile onaylanlanmadı lan! abla evlendi!

ağlamaa senn ağlamaa sen, haydi birazz gül şarkısı benim için geliyor canlarım!

26 Ekim 2010 Salı

adı üstünde "it" girl!

bi reklam vardı, yazlıktaki o kız kanyonda diye bilmem hatırladınız mı? neyse hatırlamadıysanız şöyle bir şeydi. şimdi ne var bunda diyeceksiniz, yıllar geçmiş üstünden, kampanya geçmiş bitmiş sanane edie. banane de geçen aklıma geldi sinir oldum. neye sinir oldum, "o kız" olayına sinir oldum.

şimdi gelin canlar bir olalım ve elimizi kalbime koyup kabul edelim, özellikle de hemcinslerim, hepimizin bir "o kız" olayı vardır. o kızdan kastım ingilizcesi "it girl" yani, yani hani hep göz önünde olan, her boku en iyi o yapan, o işte ya, insan üstü şey!

benim çok oldu. yani öyle çoook değil ama oldu işte. ilk okulu hatırlıyorum mesela, bak ilkokuldan başlamış bunlara gıcıklığım. bi kız vardı, sarı çiyan, sapsarı bişi, herkes hasta, bunda bi hava, kasım kasım kasılıyor, salak daha ilkokuldasın lan, neyine bu hava! büyüyünce klodya şifır olcak sanki haspa. tören oluyor bu şiir okuyor, folklorde bu, bandoda bu, nereye baksam bu. hani dersleri filan da öyle iyi değil he. ben mi, gariban bildiğin inek. eve gelir dersini çalışır ödevini yapar, dersini çiçek olur dinler ama yine de yaranamaz. uslu uslu otururken biri gelir çemkirir, saçımı çeker, kafama vurur. bu karı hiç unutmam taa arka sıradan ön sıraya metal böyle ağır beslenme çantası atmıştı lan, ağır olduğunu biliyorum çünkü benim kafama gelmişti.
neyse bu sarı çiyana eşlik eden bi de kikirik kumral vardı. ay karının adı hala aklımda. nasıl nefret ettiysem dead liste almışım ikisinide. heh bu kikirik, kıytırık sarıyla kanka. hep el ele geziyolar, o zamanlar öle şeyler vardı lan, okulda kızlar el ele gezerdi, saçlarını filan savururlardı. bana böle pis pis bakıyolar, bi bok yaptığım da yok he. gıcıklar işte takmışlar bana. dalga filan geçiyolar, ben sustum sustum sonra bi dedikodu yaydım. bu iki yellozdan hoşlandıkları belli iki çocukla bi adlarını çıkardım. sınıfta öpüştüler diye. ooo yer yerinden oynadı. yellozlar da aldılar boylarının ölçüsünü. he bi de bu sarı çiyan bi keresinde bayrak töreninde altına işemişti annemde bizim ev okula yakın diye gel bize gidelim annen seni bizden alsın çişli çişli oturma okulda demişti. yeri geldi bunu da kullandım blog. yaptım. o yelloz benle dalga geçerken yaptım. sonra yıllar sonra o yellozu bi dizide gördüm ama. gayet tırt bi dizi ama tvde. yani anlıycağın o kız kanyonda.

durr daha bitmedi. dedim ya daha var diye. mesela orta okulda vardı öle bi o kız daha. hatta orta okulda çok vardı ya. ay kıl karılar. en iyi problemi o çözer, en iyi şiiri o okur, en iyi o yazar, en iyi o yapar, bi de altın kalpli. hah hadi ordan git yanına anlamadığın şeyi sor, burun kıvırır of salak mısın yapar. bütün hocalar ona hasta, notları filan çok iyi. bak şimdi yine sinirlendim. mesela benim orta okulda öle 2 tane filan vardı. ikisi de benim sınıfımdaydı ay lanet karılar. ergenlik travması resmen. yazın böle saçları güneşten sararmış gelir ikisi de, hatta biri röfleli gelir, neymiş güneştenmiş hadi lan körmüyüz bariz oryalle açılmış o kafa. abazen ergenlerimiz bunların yanında süt dökmüş kedi, ama başka kızlara küfür bini para. hocalar ağızlarının içine giricek, hayır senin takdir teşekkür alman önemli değil, sen neticede birisin ama o olur mu, o insan ötesi. o mesela yasak renk çorap giyer, hoca görmez, sen giyersin ceza alırsın ki bi de özel okuldu. sınıfımdaki sevimsizlik abideleri yetmiyomuş gibi, okul onlarla kaynıyodu bi de. mesela bizden bir sınıf büyüklerde 2 kız vardı, ayh allam! ölür müsün öldürür müsün! kışın okulun uludağ gezisi olur, bunlar pistte çok güzel hareketler hahah derler, akşam diskoya gidilir, bunlar süslü püslü bütün okul höeee nasıl da güzeller aman aman. hocalar bunlara hasta, aa çok tatlı kızlar, onlara sorun yardım ederler, hadi lan ordan. onlar bizi bi kaşık suda boğucak. ay ben bi de tiyatroda da görüyodum onlardan birini. böle kasıla kasıla full makyaj gelir hocayla bi iyi, can ciğer kuzular. en iyi rolü alır, sen böyle ağzını havaya dik. dik dik zaten daha çok dikersin edie, o karı da şimdi bi dizide oynuyor. hatta baya da popüler bi dizi. al sana 2. kanyondaki kız.


sonra bi de üniversite de var. bak mesela orası ünlüler yuvası. hiç unutmam bi masa vardı, her sabah önünden geçerdin. bildiğin kurul anasını satim. duygu dikmenoğlu filan jüri arasında he. sağlam yani isimler. bütün güzel kızlar ve çocuklar o masada. sen içeri girdiğinde kafalarını çevirip bakarlarsa tamam olmuşsun ama bakmazlarsa git yıkıl ya, git merdiven tayfasından ol sen. o derece piskopatlar. şaka lan şaka o kadar da diil. ama bildiğin kurul masasıydı o masa. neyse şimdi salla kurulu, o kız dedik, bilindiği üzere üniversitelerde bol bol bulunur onlardan. maşallah bizde de boldu. biri de bizim fakültedeydi. şimdi gozzy'le ben irregularız, fakültede 2. dönem. daha acemi çaylağız yani. öyle derslere girip çıkıyoruz, arada çakıyoruz imzayı kaçıyoruz filan. hukuk alıyoruz, zorunlu ders. 2. dönem, bahar dönemi. bikaç hafta girdik baktık kitaptan takip ediyor hoca, bikaç kişiyi de ayarladık imza atıp çıkıyoruz. he bu arada bizim sınıfların olduğu katta bi kız görüyoruz, kız güzel şimdi allah için ama bi gıcıklığı var, popo fazla havada. artist bişi, hocaya filan böle bi yavşak desem diil, ukala desem diil, kıl ya. ne idüğü belirsiz. kız bi geçiyo çocukların dilleri dışarda, niye. niye diye bir sor, sor allah aşkına, ben söylim kız okula baya baya büstiyerle geliyor. böle abuk bluzlar, tül bluz giyiyo filan. neyse final dönemi, gozzy'le ben hafiften tutuşmuşuz. dersleri baya bi sallamışız, öle ki sınav yapılan sınıfa girince bi çocuk ben nasıl seni görmem yaaaa demişti, valla geldi yanıma böle diz filan çöktü hatta, biz bakıyoruz gozzy'le napıyo lan bu diye, yaa nasıl ya, sen bu sınıftasın ben bir körüm. 2 dakka sonra her şey değişti ama o da ayrı. bu şırfıntı bi geldi. bi giyinmiş, yok böle bişi. gerçekten yok yani, çünkü giyinmemiş. soyunmuş. bi bluz var üzerinde, sadece memeler kapalı. sırtını incecik ip tutuyor. 2 dakka önce diz çöken çocuk kızın arkasına oturdu tabi. ben de bölee baktım. hoca bile terlemişti be karı kagıdı teslim ederken. sonra biz mezun olduk filan, aradan yıllar geçti. bi cuma gecesi ben evdeyim, lafa gel sanki her cuma ayrı bir date'im var, geçen cuma canıtın bu cuma riçardlayım sanki de, beyaz şovu bi açtım, bu karı! yeminlen orda! hayır daha önce okuldayken bikaç tv programında filan çalışıyodu, gayet tv yüzü olmuştu. sonra da bi kanalda program sunduğunu filan duydum ama beyaz şov be kardeşim. nasıl yani! ama oluyomuş işte. meğersem bu kıvanç tatloşla paparazzilere yakalanmış! behlülle lan! hani şu mavi jeanse gidip bana bi kıvanç çek usta dediğimiz kıvanç! al sana 3. kanyon kızı.

yediniz lan ömrümü. bugün gitsem bi doktora, der ki onlar seni bu hale getirmiş. doğru!

ama adı üstünde "it" girl. it!

bu da böyle bir yazımdır

neler olmuş, neler bitmiş. aslında bişey olduğu yok blog. valla yok. duruyorum öyle köşe minderi gibi. ama halim vaktim yerinde pek şükür. zaten gerisi de önemli değil. nanay diyorum yani.
süt dişimi kaybettim. rufus gitti. 28 yaşında süt dişi olan biriyim ben. rufus gitti, dreyfus kaldı. haftaya o da gidecek.

dişçiden otururken, daha doğrusu koltuğa yapışmışken ve allahım nolur ağlamiim nolur ya diye dua ederken, acaba dişçiden korkan dişçi var mıdır diye düşündüm. manyağım evet ne var bunda. hem dişçi kendi dişine dolgu yapamaz bence. aynı anda hem ağzını açıcak hem dolgu yapıcak zor bence. peki ya kuaförler, kendi saçlarını boyayabilirler mi? mesela terziler kendi söküklerini dikemezmiş ama benim dikiş bilen arkadaşlarım harika şeyler dikiyorlar kendilerine.

aman banane ya, neyse ne kardeşim.

az evvel osman'ı seyrettim. babaanneye ve meteye hastayım. mete biraz daha büyü alıcam olum seni, beraber dövücez insanları. yavrum mete, aslan kaplan mete.

ah hele babaanne nasıl da tükürdü karolin karısının yüzüne. canımsın!

ve de ali kaptan, ananemin bi lafı vardır senin gibiler için, cibiliyetsiz!

ha bi de fatogül'ün suçu neydi be!

ve de son olarak eyvahlar olsun muko, seni çok fena döverim. bi daha kendine gelemezsin, olmadı üstüne meteyi salarım!

ve de yaşaran'ların reşat, hilmi önal'ın tırnağı olamazsın!

ah be hilmi nerdesin!

22 Ekim 2010 Cuma

arabacı beşir


tron tron öksürmeni, bişey biliyorum bişey biliyorum bu yükün altında yaşamam triplerini, mal mal bakışlarını bile özledim beşir :(

17 Ekim 2010 Pazar

80'lerde Çocuk Olmak


Geçen yıl ekim ayında Bozcaada Öyküleri'ni bağrıma basıp İstikal'de yürürken, bu kitaptaki öykülerden biri benim ahali hahayt diye sevinirken, Yitik Ülke'den sevgili Kadir, bir başka kitapta yer alır mısın diye sürpriz bir teklifle çıkageldi, 80'lerde Çocuk Olmak projesinde yani.

2,5 - 3 yıl gibi bir süredir Kadir'in aklında olan bu proje, 80'li yıllarda çocuk olmayı tekrar hatırlatıyordu, kabul ettim tabii. Etmez miyim hiç :) Konumu seçtim, benim cadı'ya söyledim ve başladım yazmaya. Cadı da bir konu seçti kendine. Ben de öyle. Aradan aylar geçti, kulağım kapıda ha bu ay ha önümüzdeki ay diye diye beklenen zaman geldi, kitap baskıya girdi. Tüyap Kitap Fuarı'nda tanıtımı yapılacak kitapta 90 isim var. 90 kişi çocukluğu anlattı, 80'lerden akıllarında kalanları, yaşadıklarını, anılarını. Fazıl Say'dan Gürgen Öz'e, Eylül Duru'dan Bülent Çolak'a, Onur Behramoğlu'ndan Yiğit Değer Bengi'ye, birçok isim var bu kitapta.

Ben, cadı ve Ece'de var diye demiyorum ama bence çok eğlenceli bir kitap.



16 Ekim 2010 Cumartesi

mother chucker

hastayım sana be adam!

bak seennn

just because i'm losing does'nt mean i'm lost der coldplay'a selamımı çakarım. İ'm not lost ulan bu böyle biline, he bilenler bilmeyenlere anlatsın, tell the jesus the bitch is back!

ne var ne yok diyeceksiniz, anlatayım hemen, hemmen gossip girllüğe başlayayım, zaten geçen gün rüyamda queen b olmuştum ve herkese "you don't know whom you are talking to, just be careful" diye ayarı veriyordum. ki normalde de veririm ayarı çok damarıma basılırsa, evet böyle sessiz sakin şirin dururum ama ne yazık ki öyle değilim, dedim ya içimde küçük bir blair bitch var, royal bitch. neyse ne diyordum, neler oldu heh evet. wilson'ı hepimiz biliyoruz zaten, artık konuşmuyoruz, konuşmak da istemiyorum bu konu hakkında. sonra ne var, kesilen mesajlar var, haha evet kesilen mesajlar birden bire çatt diye kesildi mesajlarım. arayansa annemdir mesajsa turkcell'dir olayına geri döndüm, kısmeth. sonra mesajlar gibi msn'in ortasında gidenler var, böyle uzun zamandır konuşmadığım ama konuşunca süper konuşulan esskiii arkadaşların konuşmanın orta yerinde çat diye gitmesi var, o da enteresan tabi. sonra uzun zamandır konuşulmayan eski bir arkadaşın telefona asistanını çıkartması ve toplantıda dedirtmesi var. toplantııı oh jesus! asistan! ne zaman oldu lan bütün bunlar! bütün bunlar olurken ben nerdeydim aceba? uyuyor muydum esteban, hiç sanmıyorum alihandıro!

evet haklısınız katılıyorum size diyorum ama gülmekten! çok şahane, çok eğlenceli!

bir zamanlar öyle ayar verdiğimde ciddi ciddi üzülürdüm sonra oturup niye yaptım ki gerek yoktu diye ama şimdi daha iyi anlıyorum ki iyi yapmışım.

that woman deserves her revenge and we deserve to die demişti kill bill 2'de, ne filmdir o da be arkadaş!

neyse hepimiz biliyoruz zaten: edie finnerty'nin muhteşem bir kaderi var!

14 Ekim 2010 Perşembe

110. izleyiciye bir torba kömür!

İzleyici sayısında sürekli bir değişim var, hayırlara vesile. Bir 105 oluyor bir 106, bir ara 108'di sonra bir baktım gene 106. Şimdi gene 105 olmuş, neyse anlamadım. Ama ben olayı buldum, 110. izleyiciye bir torba kömür benden. Havalar da soğudu malum, iyi olur :)

Şimdi böyle dedim ya izleyici sayısı artarmış :P

Hayırlısı olsun :)

118. izleyiciye de düşündüm bir şeyler, o da 118 olmasından dolayı :)

12 Ekim 2010 Salı

edie strikes back

edie is back bitch! hayt çok haşin bir giriş yaptım blog ama idare ediver artık! evet i am back, nerden back diye sorma verecek cevabım yok yani var da yok, şimdi karıştırmayalım oraları öhöm! neyse ne diyordum, britney is back gibi edie is back. evet blog döndüm, böyle bir enerjik ruh durumuna geri döndüm. oh şahane valla!

noldu diyeceksiniz, tabi hakkınız. elf gitti gene özlem başladı ama biliyorum ki gene gelicek :) sonra yepyeni şeyler var aklımda - burda allah allah nidaları ve genç osman marşı giriyor lütfen - sonra sonra bi de kız bebek ya. 2011'de kızımız oluyor böyle minnoş minnoş!

güzel günler geliyor blog, güneşli günler. güneşliden kastım moral açısından yaani :)

hee bu arada fark ettim ki içimde küçük bir blair varmış benim, hani mvö soruyor ya içinde kimler varmış diye, hani cellatlar şeytanlar ve de deliler varmış ya onlarda bende de blair wardolf varmış. hayırlara vesile.

i need a chuck bass then!