23 Ekim 2012 Salı

Bu blog anonim yorumlara izin vermiyor. Sözünü sakınmadan demek isteyen varsa şöyle alayım:

ediefinnerty@gmail.com

14 Ekim 2012 Pazar

"Ama ben mucizelere inanmak istiyorum" dedi. Siyah kalın çerçeveli gözlüklerinin ardından mavi yeşil gülümsüyordu. "Mucizeler onlara inanmaktan vazgeçtiğimiz zaman gerçekleşir" dedim, sigaramdan bir nefes aldım. Bir sene sonra sigaraya kaldığım yerden devam ediyordum. E. kızıyordu bu duruma, B. de öyle.
"Mucizeler olmaz" dedi, sonra "neden mutsuzsun" diye sordu. "Mutsuz muyum? Kim? Ben mi?" Müstehzi bir bakışla "alakası yok" dedim, "ben iyiyim". "Nerden çıktı bu hem" diye sordum."Parçalar" dedi. "Parçaları birleştirdim".

Sonra birden bir ışık yandı. "Tabi ya" dedim, parçalar. Hep orada olan, gözümün önünde duran parçalar. Önce bir tarih sonra bir söz, sonra bir söz ardından bir tarih daha, tık, tık, tık, bütün parçalar yerine oturdu. "Oh Jesus" diye haykırdım, Sacha işte buldum. Bu işe başlamamda Sacha'nın da parmağı vardı, Marlowe'u onun sayesinde tanımıştım. Sonra, sonra gittim görüştüm, kabul edildim. Yüksek deri koltuğun arkasındaki duvarda asılı 13 çerçeve aynı anda göz kırptı.

Parçaları birleştirdim, birbirlerine ekledim, çarptım, senden çıkardım, benimle böldüm. Sonra birkaç adım geri çekilip baktım, hımm işte bu, her şey yerli yerinde, olması gerektiği gibi. Kediler, köpekler, kurtlar, kuşlar, tırtıllar. Her şey olması gerektiği gibi işte.

Sonra bir sabah, şafak vaktinde kulaklarımın çınlaması ile uyandım. "Kimdir bana seslenen" dedim, "destur, kimsin bre melun göster yüzünü". Göstermedi korkak, süzüldü gitti. Nöbetçileri saldım arkasından, tacımı ve tahtımı almaya geldiğini itiraf ettirdim. Gülümsedim, "pasta ikram edin bu şapşala" dedim o ekmek arası bir şeyler istedi, bir bardak süt, bir tabak kuru pasta ve bir kese altın verdim, "bir daha tacımı elleme, tahtıma da gözünü dikme" dedim. Soyumun Deli İbrahim'e dayandığını bir kez daha hatırlattım. Sonra revaka çıktım, halkı selamladım, "şarz şarz" diye haykırdım, ayakta alkışlandım, kese kese altınlar dağıttım.

"Beni denize götürsene" dedim İ.ye. "Hava soğudu, Nilşeker Hatun kızar" dedi. Nilşeker Hatun bereketli elleri ile kek yaptı, İ. afiyetle yedi. Yıllar sonra İ.yi görmek bana iyi geldi.