26 Ekim 2010 Salı

bu da böyle bir yazımdır

neler olmuş, neler bitmiş. aslında bişey olduğu yok blog. valla yok. duruyorum öyle köşe minderi gibi. ama halim vaktim yerinde pek şükür. zaten gerisi de önemli değil. nanay diyorum yani.
süt dişimi kaybettim. rufus gitti. 28 yaşında süt dişi olan biriyim ben. rufus gitti, dreyfus kaldı. haftaya o da gidecek.

dişçiden otururken, daha doğrusu koltuğa yapışmışken ve allahım nolur ağlamiim nolur ya diye dua ederken, acaba dişçiden korkan dişçi var mıdır diye düşündüm. manyağım evet ne var bunda. hem dişçi kendi dişine dolgu yapamaz bence. aynı anda hem ağzını açıcak hem dolgu yapıcak zor bence. peki ya kuaförler, kendi saçlarını boyayabilirler mi? mesela terziler kendi söküklerini dikemezmiş ama benim dikiş bilen arkadaşlarım harika şeyler dikiyorlar kendilerine.

aman banane ya, neyse ne kardeşim.

az evvel osman'ı seyrettim. babaanneye ve meteye hastayım. mete biraz daha büyü alıcam olum seni, beraber dövücez insanları. yavrum mete, aslan kaplan mete.

ah hele babaanne nasıl da tükürdü karolin karısının yüzüne. canımsın!

ve de ali kaptan, ananemin bi lafı vardır senin gibiler için, cibiliyetsiz!

ha bi de fatogül'ün suçu neydi be!

ve de son olarak eyvahlar olsun muko, seni çok fena döverim. bi daha kendine gelemezsin, olmadı üstüne meteyi salarım!

ve de yaşaran'ların reşat, hilmi önal'ın tırnağı olamazsın!

ah be hilmi nerdesin!

Hiç yorum yok: