10 Kasım 2008 Pazartesi

gözyaşlarımı bitti mi sandın...

babam ve oğlum öyle çok konuşulmuştu ki, gitmedim. hala da seyretmedim. ulak'a da üşengeçliğimden gitmedim. ama çağan ırmak'ı severim. iki filmini belki de çok önemli iki filmini seyretmemen sevmediğim anlamına gelmez. her neyse. cuma yeni filmi vizyona girdi "ıssız adam"
öyle filmin fragmanını filan da görmedim, sadece radyoda duydum "une belle histoire" çalıyordu.
o şarkının yeri ayrıdır bende. babam gelir her dinleyişimde aklıma. babam ve annem. ne kadar mutlu olsam da o an ağlamaya başlarım. yok dedim bu filmi görmem gerek. nedir, ne değildir, kalk git edie. velhasıl kelam kalktım pazar günü sinemaya gittim. film başladı başlayacak ben hala bilet kuyruğundayım, elektronik panoda filme yer yok olarak gözüküyor. boşver deyip kuyruktan çıkmak da var, ertesi günün ilk seansına bilet almak da var. bakalım dedim, hele önümdeki şu salak aile gitsin. ama yok küçük çocuk o kadar çok soru soruyor ki annesine şeytan diyor ki patlat şuna iki tane. aile gidiyor bilet sırası bende. yer var mı diyorum kıza, yoksa yarına alayım. var tek kişilik yer var. arkamdaki çift aaa diyor yer kalmamış, tek kişilik yer varmış. biletimi alıyorum salona giriyorum. iki kadının ortasındayım. 40'lı yaşlarını geçmiş, bakımlı mini etekli hoş bir kadınla, biraz pespaye bir kadının arasındayım. mini etekli portakal suyu içiyor, pespayenin elinde ise patlamış mısır var. film başlıyor. konuşanlara hişt, pişt yapıyorum. seyrediyorum arada gülüyorum. hep tanıdık yerlerde çekmiş çağan ırmak filmi. derken ara veriliyor. çıkmıyorum araya. yerimde oturuyorum sessizce. filmin başlamasını bekliyorum.
ikinci yarı başlıyor sonra. önceleri normal seyrinde her şey, normalim, sessizce filmi seyrediyorum. sonlara yaklaşıyor film, boğazıma birşeyler oluyor önce. düğümlenme. gözlerim yanmaya başlıyor sonra. dayanamıyorum bırakıyorum kendimi. hıçkıra hıçkıra ağlıyorum salonda. sessiz hıçkırıklarımdan omuzlarım titriyor, tam Türk filmi gibiyim. film bitiyor, jenerik akıyor, mıhlanmış gibi kalıyorum koltukta. yanımdaki mini etekli kadın mendil istiyor benden. pespayede ise tek damla gözyaşı yok. yavaş yavaş çıkıyorlar salondan insanlar. kalıyor koltukta. sevgilisiyle gelmiş bi adam bana bakıyor, ağlamama. belki sen hiç yaşamadın aşkı böyle demek istiyorum. anlamazsın sen. ama anlama zaten, yaşama. herkes kaldırmaz bu acıyı diyorum kendime içimden. salondan çıkarken arkada oturan iki kadın çarpıyor gözüme. ellerinde mendiller, gözleri yaşlı. "tek ben değilmişim ağlayan, çok sevindim sizi görünce" diyorum kadınlara gülerek. ağlak bir şekilde gülüyoruz birbirimize. "insanız"diyor kadın. "duygularımız var".

duygularımız var evet. ağlayarak çıkıyorum salondan. arabaya binemeyeceğim bu halde. en iyisi yürümek diyerek yürümeye başlıyorum. ama gene ağlıyorum. hava soğuk. ama üşümüyorum. ağlaya ağlaya geliyorum eve.

ağladım diyorum. une belle histoire çalıyor ben ağlıyorum.
ağlak bir pazar geçiriyorum. gece gene ağlıyorum. hayatıma ağlıyorum, geçen zamana ağlıyorum, bekleyecek olmama ağlıyorum, özlediğim için ağlıyorum, aşık olduğum için ağlıyorum. gecenin köründe yaktığım sigara bile fayda etmiyor, kalkıp gidip yatıyorum.

bugün pazartesi ama ben hala ağlak bir haldeyim.

Hiç yorum yok: