sigaradan bir nefes alıp, ayrılık depresyonuna hazırlıyoruz kendimizi. elifin gitmesine tam bir hafta var, bir hafta sonra, buradan pek farkı olmayan (yani bu yazla karşılaştıracak olursam) bir yere gidiyor. ee sen de git diyenleri duyuyorum buradan, gitmek kolay ama bir o kadar da zor. maddi olaylar, vizeler cart curt derken gidememek de var işin içinde.
fark ettim de blog eskiden çok sevdiğim yaz, artık eskisi gibi değil. büyüdükçe kirlenen ve ultra saçmalayan dünya, yazı da aldı götürdü en sonunda. tshirt- şort ikilisiyle gönüllerin sultanı yaz mevsimi, 23 yaştan itibaren abuklaştı, 25 yaşla buhrana, 28 yaşla da meymenetsizliğin doruğuna ulaştı. 4 senedir deli gibi gelmesini istediğim yaz, her sene biraz daha sevimsizleşiyor. bu sevimsizleşme benim yaşımdan dolayı da olabilir diye düşünüyorum ama yok valla öyle değil. baya baya sevimsiz işte.
geçen yıl evlenen eş dost bu yıl, kendimizden bir parça, aşkımızın meyvesi tadıyla bebek olayına girdi. bense hala varoluş problemleriyle boğuşuyorum.
neyse be blog, hava kapalı ya, ondan bu hissiyat, hassiyet. bir de pms var işin özünde. yoksa iyiyim gayet.
ama özlüyorum blog, kapının önünde bisiklete bindiğim, penceresinin önüne gidip, hişşşt len gükan diye bağırıp en yakın arkadaşımı çağırdığım, sokaktaki kedilerin peşinde koştuğum, erik ve dut ağaçlarına daldığım yazları özledim.
yirmi yıldır aynı yerde yaşıyorum ben. 8 yaşında ufak bir veletken taşındığım bu sokakta 20 sene geçirdim. 1950'lerde yapılan bir evde yaşıyorum mesela. sokaktaki eski evlerden biri bizimki. tadilat görmesine rağmen, eski mimariye sadık kalınan bir ev.
hani derler ya, buralar hep dutlukdu diye, aynen öyle işte. bir zamanlar buralar hep dutluk ve eriklikti.
tuhaf bir yaz yaşıyorum be blog. böyle değişik, sıcak gibi, değil gibi. soğuk gibi, değil gibi. ne idüğü belirsiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder