30 Aralık 2011 Cuma


sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-senegalliler dahil değil

yarın

yarın 2011'in sonu. yarın gece saat 12'de ben balkabağına dönüşeceğim. balkabağına dönüşeceğim çünkü yanımda sen yoksun. eğer sen yanımda olsaydın ve beni öpseydin belki fransız olurdum ah muhsin'in dediği gibi. belki de olmazdım, bilemeyiz. ama bildiğim bir şey var o da sen yanımda olsaydın ben balkabağına dönüşmezdim.

29 Aralık 2011 Perşembe

durum değerlendirmesi

tarih 30 aralığı gösteriyor, yani bu ne demek, cumartesi yıl sonu demek. bu da durum değerlendirmesi demek. evet sevgili bilog şimdi hızlı bir şekilde geri dönüp sikimsonik 2011'in ay ay durum değerlendirmesini yapayım. her sene sonunda sikimsonik, tiynetsiz, haysiyetsiz gibi kelimeler sarf ediyorum ama öyle be anam! gerçekten önce böyle gülüyor yüzüme, sonra tokadı basıp kahkahayı patlatıyor eşşeoğlusu. neyse keselim traşı, aydın havası olsun durum değerlendirmesine başlayayım.

ocak: valla hatırlamıyorum be bilog. şimdi düşündüm de, sanırım vakıfa bir platforma katılmaya karar verdim, sonra vazgeçtim çünkü birkaç ay sonra orada çalışmaya başladım.

şubat: kar yağdı hayattan soğudum. kar kış sevmeyen biriyim donduydum resmen. geri kalan zamanda ne yaptım hatırlamıyorum.

mart: vakıfa başladım, festival bir koşturmaca sorma gitsin. git oraya, geri gel bunu yap filan.

nisan: festival ayı, gene koştur dur.

mayıs: festival bitti ama vakıftaydım gene. neneko bir gece ansızın kalçayı kırdı, hastane günleri, ameliyat filan. baya baya kötüydü.

haziran: doğdum lan! 29 oldum. başka da bişey yok.

temmuz: yemin ederim hatırlamıyorum, naaptıydım lan ben temmuzda?

ağustos: ela mı desem yeşil mi desem ah bir gözler ah bir gözler!

eylül: anadolu turu, yeni bir proje olayı.

ekim: projenin popomda patlaması. tak sepeti koluna haydi edie yoluna. yeni bir fikir, ahanda buldum, bu sefer oldu la bebeler demem.

kasım: adı üstünde kasar beni.

aralık: birkaç yeni ıvır zıvır, oldu mu la toprağım, yaptık mı heyecanları. bu heyecanlar az biraz devam.

özet geçelim, 2011 verimsiz, sevimsiz bir yıl olmuş. güzel yanları yok mu peki? olmaz mı lan? vakıf yetti de arttı bile. yaptığım çoğu işe "oo hacı aferin la sana" dediler filan. mesela çok güzel bir öykü yazdım. sırf öykü mü haaayır! sonra gözler ah gözler, ying yang.

yani kısacası 2011 eh be işte idare eder, iç güveysinden hallice, ulan eşşeoğlusu allah tependen baksın, yemin ederim ömrüm çürüdü, nebulayım ben, kızgın toz bulutu benim, kimse beni sevmiyor, yok lan bu sefer yırttık, beğendiler la bebe şeklinde geçti. umarım 2012 daha iyi olur.

ha bak ne diycem, 2011'de ben neyi kimi sevdiğimi, neye yeteneğimin olduğunu, neyi istediğimi anladım. bu da bir şey ama di mi?

ayrıca 29 dememe bakma lan bilog, ruhum genç benim! ayrıca 30 yaş, 5 yaşından sonra insanın en olgun çağıdır.

böyle işte.

ve son olarak 2011 neeeymiş be diyorum! 2011 sen git baban gelsin canım.

2012 herkese güzel olsun.

duble amin!

27 Aralık 2011 Salı

i follow you





he the message; i’m the runner.
he the rebel; i’m the daughter waiting for you.

23 Aralık 2011 Cuma

boşver

şimdi biz bu soğuk yağmurlu günde, beraber kadıköy'den vapura binip, beşiktaş'a, beşiktaş'ın ara sokaklarına, oradan istiklal caddesine filan hiç gitmeyelim. sahilde oturup çay filan içmeyelim, beşiktaş'ın ara sokaklarında hiç gezmeyelim, sahaflara gidip kitap bakmayalım, boşver yapmayalım. biz seninle bu yağmurlu günde moda'ya çay bahçesine gidip orta şekerli bir kahve içmeyelim, ben kedileri severken sen bana hiç gülümseme. bütün bunlara hiç gerek yok. hatta bu hayatta bana da hiç gerek yok, sana da gerek yok. sen bırak beni kendi halime, aklımı geri sarmama izin ver. sarayım ki ben seni hiç tanımamış, senin yazdıklarını hiç okumamış, seni hiç görmememiş ve seni hiç sevmemiş olayım.

çünkü sen buna izin vermediğin müddetçe ben salak salak seni sevmeye devam edeceğim. vapuru, beşiktaş'ı, sahafları, moda'yı, kedileri, türk kahvesini, seni düşünüp duracağım. yazmam gereken tonlarca şey varken ben sana hikayeler yazacağım, mektuplar yazacağım. ama sen onların hiç biri okumayacaksın. okusan bile deli saçması diyeceksin, yanlızlığını sevip onunla oyalanacaksın. o yüzden sen beni bırak. bana kız, bana kız ki ben küseyim, kuyruğumu bacaklarımın arasına sıkıştırayım, boynumu büküp gideyim, sonra da en yakın köprüden kendimi atayım.

21 Aralık 2011 Çarşamba

50 bin gözyaşı

50 bin gözyaşı döktüm bebekim,
yanaklarım yandı hep.

ben ağladığım zaman yanaklarım yanar. bir keresinde hiç unutmam o kadar yanmıştı ki, defalarca yüzümü yıkamama rağmen geçmemişti acısı. kalbimin acısı yanağımın acısına karışmıştı.

bugünlerde ben sık sık üzülüyorum. kuşlara bakıyorum, üzülüyorum. kediler salatalık yemiyor, üzülüyorum. 22 seneden sonra gidiyorum, üzülüyorum. sevilmek istiyorum, sevilmiyorum, üzülüyorum. bugünlerde ben sık sık üzülüyorum.

ağlasam dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinle diye soruyorum. söylesene ben şimdi senin karşında ağlasam, ne yapardın? şaşırır mıydın? umursamaz mıydın? kafanı çevirip sinirli sinirli söylenir miydin? ne yapardın? sen ağlasaydın eğer ben sana sarılırdım, gözyaşlarını silerdim. sen ağlasaydın eğer ben seni severdim.

ben bugün ağladım. böyle hıçkıra hıçkıra, hönküre hönküre salya sümük ağladım. tuttum kendimi, ama sonra ağladım. gitti, bitti. sonra kendime geldim, titredim, üşüdüm. turuncu oje sürdüm ayak parmaklarıma, baktıkça akide şekeri geldi aklıma. renkli ojeleri çıkarana bir kez daha teşekkür ettim. turkuaz mavisi tırnaklarımı gökyüzüne tuttum, tırnaklarımı kısaltsam daha güzel olur diye düşündüm.

majorlerim tükenmek üzere, minorlere doğru yola çıkıyorum. yolluğum hazır, bavulumu yaptım, biraz sonra çıkıp kendimi yollara vuracağım.

fincanın etrafı

fincanın etrafı sarı
ağlarım, sızlarım ben zarı zarı

20 Aralık 2011 Salı

anahtar

ilk kez kaldığın evde, yastığın altına anahtar koyarsan evleneceğin kişiyi görürsün derler. şimdi ben sana gelsem kalsam, kapıyı kitledikten sonra anahtarı yastığımın altına koysam seni görür müyüm?

ben her pazartesi düzenli olarak rüyamda seni görüyorum. ya bir parkta denize karşı oturuyor oluyoruz ya da bir yolda yürüyor oluyoruz. kalkınca suya anlatıyorum, musluğumdan akan su, senin musluğundaki suya anlatsın, sen gelesin diye. napıyosun sorusuna duruyorum diyorum, senden başka kimse anlamıyor, gülüyorlar.

hayallerde olmuyor azizim, bize gerçek lazım diyorum. sen gelmiyorsun. eylül'de gel demiştim, eylül geçti, aralık bitmek üzere.

ben sana düzenli olarak telefon ediyorum, bazen de mesaj gönderiyorum.

beni seni düzenli olarak rüyamda görüyorum.

ah muhsin'in dediği gibi birleşmemiz radikal olacak, hissediyorum.

saçmalığın daniskası

karıncaların yuvalarını bulmak için salgıladıkları feromon, insanlarda aşka neden oluyormuş. biliyor muydun esteban? duymuş muydun böyle saçmalık. saçmalığın daniskası.

karıncalar bu alemin casuslarıdır esteban.

güvenme.

ya da boşver, inceldiği yerden kopsun gitsin.

19 Aralık 2011 Pazartesi

10

olur olmadık zamanlarda olur olmadık şeyler geliyor aklıma. karlı bir kış gününde ankara'da ağlamam, sıcak bir yaz gününde moda'da çay bahçesinde zeytin gözlere bakmam, ılık bir ilkbahar sabahında yeni kesilmiş çimenlerin kokusu, kampüsün önündeki boş süs havuzu, annemin bir sabah yatağıma pamukkız'ı bırakması. bazıları güzel bazıları korkunç. son zamanlarda günlerim bir film şeridi, sarıp sarıp geriye izliyorum. keşke demiyorum, pişmanlık duymuyorum, olacağı varmış olmuş diyorum, bazen gülüyorum, ne salakmışım lan diyorum.

sıklıkla kendime salak derim ben. edie 29 yaşında arkadaşları ona salak diyor ama bence ayıp ediyorlar. sima ile alay edilmez, töbe!

bir şarkı çalıyor, pat bir anı. bir yerden geçiyorum pat bir tane daha. patır patır geliyorlar. mesela nisan ayının ortasında yağmurun hiç yağmamış da ilk kez yağıyormuşcasına yağması, bir pazar sabahı şişhane'nin ortasında boardmarker diye dolanmam, bir günde 5 kere palais'den şişhane'ye oradan karaköy'e yürümem, hep yürümem.

moda'da çay bahçesinde saatlerce oturmam, yeşil mi desem ela mı desem gözler, sonra evrene bıraktığım mesajlar. mesajlar önemli, mesaj kaygısı her daim.

2011'in son günlerinde, 2011'in ne kadar da mendebur, ne kadar da meymenetsiz, ne kadar da sikimsonik bir yıl olduğu gerçeği apaçık ortada. her yıl sonu yaklaşırken, her yıl için aynı şeyleri diyorum farkındayım ama bu yıl hakikaten bir melundu be. durup durup 2011 neymiş be diyorum, evet bunu yapıyorum. bakkalım ben bakkal diye de söyleniyorum bazen.

3+1, ankastre muftak, merkezi sistem ısıtma, 24 saat güvenlik, asansörlü kustuğum 2011'in şu son günlerinde yüzümü güldüren yegane şeylerden biri de yılın bitmesine 10 gün kalması. başka şeyler de oluyor ama onları söylemem.

10 gün lan.

ha 10 gün sonra ne olacak orayı bilmem, zira umrumda da değil, dünya yansa umrum değil, napalım yansın, pervane olurum ama kola reklamındaki gibi her yeni yıl bıdı bıdı yeni bir umut, artar mutluluk filan. aman neyse işte böyle.

yazıların da sonunu bir türlü toparlayamıyorum, böyle piç gibi kalıyor ortada.

10 Aralık 2011 Cumartesi

şiddete meyyalim, vallahi dertten

şiddete meyyalim, vallahi dertten.
hakkımda yanılttılar milleti cidden.

soğukkanlıyımdır genellikle.
caddeleri kellelerle donattığımda
şıppadak sivilleşir, evcilleşirdi hatta
bıkkın hippi, tüccar molla, ayyaş gerilla.

çilli, guccili fettanın illegal güzelliği,
teşebbüsündeki şebboy molekülleri;
yutturdu habbeyi, çökertti kubbemi,
zannederim ağlattı tıbben annemi.

okkalı sillesini patlattı mukadderat
iddiayı kaybettim müreffeh kentte
misilleme hakkım yitti düello bitti...

mütevekkil gettomun ninnisi hüzzam
inşallah cennette yıllanırız vesselam.

murat menteş

7 Aralık 2011 Çarşamba

nokta nokta

yere yattım, gözlerimi kapadım. ölmek için birtakım hareketler yaptım, ama çimento soğuktu, hastalanmaktan korktum. böyle bir durumda eroin alan bir sürü herif tanıyorum, ama ben mutlu olmak için yaşamın kıçını yalayacak değilim. yaşamı süslemek istemiyorum ben, bok yesin o. birbirimize karşı hiçbir şey hissetmiyoruz. yasal erginliğe kavuşacağım zaman televizyondaki gibi uçaklar kaçırıp, rehineler alıp, birşeyler istemek için tehditçilik yapacağım belki, henüz ne isteyeceğimi bilmiyorum, ama boktan bir şey olmayacak. esaslı bir şey olacak yani. şimdilik ne istemek gerektiğini söyleyemeyeceğim, profesyonel eğitimden geçmedim çünkü.

Emile Ajar - Onca Yoksulluk Varken