23 Ekim 2007 Salı

AMA BEN DEĞİŞMEZSEM, BEN OLAMAM Kİ

Bu sabah ofiste kahvemi içerken, bilmediğim bir numara aradı beni. Başvurduğum yerlerden birinin olmasını dileyerek açtım telefonu. Karşımdaki ses Asiye’nin sesine benziyor ama o olmayabilir de. Evet, o. Bu onun sesi. İki hatta üç aydan sonra hiçbir şey olmamış gibi arıyor. Ne yapıyorsun, nasılsın. Tipik Asiye işte, görüşelim, özledim.
Hafta içi ararım deyip, telefonu kapatıyor. Yüzümde bir şaşkınlık ifadesi var. Masama döndüğüm zaman Özgür soruyor “ Hayırdır, kötü bir şey yok değil mi” ? Kötü değil de tuhaf bir şey var. Üç ay sebepsiz yere konuşmadıktan sonra, hiçbir şey olmamış gibi, sanki en son geçen gün konuşmuşuz gibi araması, randevu ayarlaması tuhaf.

Pazar sabahı gene telefon çalıyor. Asiye arıyor. Akşam buluşalım mı diye. Tamam diyorum buluşalım. Tuhaf ve sıkıntılı geçiriyorum günü. Ne konuşacağım ki. Çok uzun sayılmasa da uzun bir süre geçmiş. İnsan iki ayda değişir mi, değişir işte. Ben hiç aynı olamam ki. Değişmezsem ben olamam ki. Akşam oluyor, buluşuyoruz. Asiye aynı Asiye, değişmemiş. Değişmişsin diyor bana. Hareketlerin bile değişmiş, sigara içmen bile değişmiş. Değişmezsem ben, ben olamam ki diyorum, gülümsüyor. Görüşelim hep diyor bana. Mesaj geliyor o sırada telefonuma, Dıdıdıdıt. Görkem mesaj göndermiş. Asiye ileyim diyorum, gel beni kurtar bu işkenceden. Bekle diyor, geliyorum. Kısa bir süre sonra Görkem geliyor yanımıza, kurtarıcı edasıyla. Bir yarım saat sonra eve gitmem gerek diye ayrılıyorum Asiye’nin yanından Görkem ile beraber. Gene buluşuruz diyorum. Tuhaf dostum gerçekten tuhaf.

Hiç yorum yok: