ömrü hayatım boyunca üst komşu alt komşu diyememenin ezikiğini yaşadım bilog biliyün mü? hep bir yan komşu yan komşu, çapraz komşu, paralel komşu, olmadı karşı komşu. hiç alt kattakinin çocuğu çok fena, üst kattaki sürekli halvet halinde ruslar sıcak denizlere inmek istiyorlar demedim, diyemedim. çünkü ne üst komşu ne de alt komşu var. ziyagil yalısından hallice, villa hanzade bebek'in yan yemiş hali! (oha nasıl attım) bir evdeyim. ben diyeyim 20 sen de 25 olmuştur herhalde yani sanırsam öyle olması gerek.
üst komşu alt komşu, müziği kıs, kapıyı yavaş kapa filan derdi olmadı mesela bilog. he dertsiz başım amman negzel olduğunu sanmayın sağda bir kabile yaşıyor, solda da fenerbahçeli bir fanatik. fener yenilince selam bile vermiyor kendisi o derece. kabileyi zaten anlatamam yaşanır. bildiğin şerokiler, mesailer. bayram seyran bir toplanıyorlar allah allah genç osman! viyana'yı rahat rahat kuşatabiliriz evdeki insan sayısıyla. özerk bir cumhuriyet sayılabilirler kanımca ev geneli olarak.
şeroki kabilesinin küçük torunları bir süredir yanda kalıyor. evleri başka bir sokakta olmasına rağmen buradalar yani. neden diye sormam, zira zerre umrum değil. kendi evleri canım yuh yani, canları nerde istiyorsa orda kalsınlar da, abi çocuklar çok fena be! merak küçük yaşta başlıyormuş bunu gördüm mesela bizzat şahsen. sürekli bir gözetleme halindeler. oturuyorlar cam kenarına kim gitmiş, ne giymiş, nereye gitmiş, kim gelmiş! allahım kabus!
geçenlerde oldu baya, kitap kulubu için çıktım evden akşam üstü. arkadaşlar cama oturmuş bir de demir parmaklık var dalton kardeşler olmuşlar, baktılar ve "nereye didiyodun?" diye sordular. şimdi bu soruya oraya buraya denir ama ben demem. zira anamdan babamdan başka komşunun "nereye, nasıl, kimle, nerden, ne zaman" gibi sorularından pek haz etmem. sorduklarında da genelde kafamı çevirip, sümme haşa töbe yarabbim derim, ben susarım gözlerim konuşur, onlar da anlar. ama arkadaşların yaş 5. ikisi birden koro halinde "nereye didiyon" diye soruyorlar, anneleri de yanlarında, bakıyor ne cevap vereceğim. "japonya" dedim. bir an için ağzımdan japonya çıktı. annesi başladı gülmeye, bunlar bir afalladı, anlamdırmaya çalıştılar, baktılar, "japonya ne" diye annelerine sordular ben de o arada kaçtım.
kaçtım ama sonra yine yakalandım. kolumun altında gazeteye sarılı pide, üstümde pijamadan bozma eşofman bakkaldan geliyorum. gayet nerden geldiğim belli yani, arkadaş bakıp şöyle dedi "neyden geliyodun? arkadaşım yaşın 5 harfleri bile düzgün söyleyemiyorsun ne bu merak lan? çizgi film yerine magazin programımı seyrediyorsunuz? pide var oğlum elimde, gasteye sarılı nerden gelebilirim. kardeşi biraz daha zeki bakkala ditmiş dedi. he ya bakkala dittim dönücem.
bi de arkadaşlar bana bir meraklı ki sorma gitsin bilog. kapıya ne zaman çıksam kedi gibi kulaklar dikilip bakıyorlar ve "biz çok sıkıldık, size gelelim mi" diye soruyorlar. sıpalar pek de güzel, gelme de diyemiyorum.
e be yavrularım! bak yavrularım diyerek masalcı ablaya bağladım hemen de hoş sohbet değilim, dilinizden anlamıyorum, sorduğunuz soruları fazla ciddi alıp bilimsel açıklamalarda bulunuyorum, ben açıkladıkça siz daha da soruyorsunuz, beynim çorba oluyor, biri bak derken bir diğeriniz çekiştiriyor, beş dakka zor duruyorsunuz, kedi diyorsunuz, kedi sizden kaçıyor, ayrıca o kedi değil canavar, yani uzun lafı kısası, özet geçerek diyorum ki ne anlıyosunuz la bebeler benden?
ben olsam kendimi çekemem la derece! kedi canınızı sizin!