Lestat de Lioncourt'dur.
Hollywood'un ütü basılmış suratlı, gün ışığında elini kolunu sallayan, lisede okuyan tırt vampirleri sözüm size! Vampir dediğin parçalar. Bak Lestat'a. Anne Rice ablanızı okuyun ve vampirlerin ne olduğunu öğrenin.
Vampir edebiyatını ve sinemasını seven biri olarak son zamanlarda vampir ırkından soğudum sevgili blog. Etrafta twilight hayranı yeni yetmeler, ay edvırd ne tatlı demeler, ay ne romantik demeler filan, olmuyor yani böyle şeyler. Tatlıymış, yakışıklıymış, ulan vampir be vampir! Vampir romantik olsa ne olur, numara yapıyor, akşam yemeğinde seni kırtlayacak! Hele o twilight, hele o edvırla bella! Siz ne dangoz şeylersiniz öyle yahu. Yazarına da bir iki lafım var aslında, ablacığım belli ki ev hayatından sıkılmışsın bir romans ortamı yaratayım demişsin ama zorlama canım ablam. Sen Anne Rice değilsin. Zaten ondan sonra istediğini yazsan da benim gibi bu işi bilenler seni parmakla gösterip fındık fıstık atarlar. Yapma gel vazgeç bu işten.
Şimdi diyeceksiniz ki edie kızım ne diye dellendin, sana ne kadın yazmış. Tamam efenim yazsın bişi demiyorum ama gitsin başka şey yazsın yahu. Vampirlere bulaşmasın. Hee konuya nasıl geldim onu da hemen anlatayım, bugün can sıkıntısıylan napsam diye düşünürken bari en iyisi gidip film alayım şöyle güzel bir film seyredeyim dedim. Vardım kadıköy'e gittim. Dvd'ciye girdim filmlere bakıyorum, yanımda iki kız, onlarda bakıyorlar filmlere. Neyse efenim, kızlar şu Twilightın yeni filmini aldılar ellerine başladılar muhabbete, neymiş edvırd vampirlerin prensiymiş, vampir denince akla edvırd gelirmiş, bir arkadaşı Dracula'yı önermiş ama orda oynayan vampir pek yakışıklı değilmiş. Bir de çok sıkıcıymış. Bak bak bak, Bram Stroker yahu, vampirin atası adam. Bram Stroker'ın Dracula'sına sıkıcı diyor ablaya bak sen. Vampir edebiyatında doktora yapmış sankim. Bi böyle bilmiş bilmiş konuşmalar. Eski vampir filmleri çok sıkıcıymış filan, içinde aşk yokmuş. Ulan dedim, ulan sizi gidi aşk manyakları, vampirlere de bulaştırdınız ya şu virüsü, artık bişi demem ben. Abla harliqueen sandı gotik edebiyatı.
Dvd'yi kıza yedirtmek geldi içimden sayın ahalim. Zor tuttum kendimi. Dracula'ya diyor. Hani hatırlarsınız filmi, şu süper ötesi afişi olan film. Kekeledim, konuşamadım. Filmimi alıp hemen oradan uzaklaştım. Filmimi seyrettim, sonra da arkasından vampirle görüşmeyi izledim, 353635373. kez.
Bunu bilir, bunu söylerim blogum, vampir denince akla Lestat gelir, Dracula gelir, Anne Rice gelir, Bram Stroker gelir, korkak uzun saçlı vampir Brad Pitt Louise gelir.
Vampir dediğin sarımsaktan korkmaz, gün ışığında gezmez, gün ışığında gezmesi için özel tasarımlar takmaz, haçtan, kutsal sudan korkmaz, cildi öyle abuk sabuk parlamaz, lisede filan da okumaz. Hayatı yalamış yutmuş adam, ergen bebelerin kaprisiyle mi uğraşır be. Hele hele öyle giydim spor pabucumu ayağıma, kot pantolonu da çektim, oh var mı tshirt kot gibisi demez. Vampir bakımlıdır, cooldur.
Son zamanlarda dizi furyasında da vampirler çok fazla görünür oldular (hepsinde şu twilightçı ablanın parmağı yoksa ben nolayım, kesin ondan özendiler he, kesin yani). Moonlight, True Blood, The Vampire Diaries gibi vampirlerin cirit attığı diziler ekranlarda kol geziyor. Şimdi yalan söylemeyeceğim doğruya doğru vampir edebiyatı ve sineması seven bir şahıs olaraktan bu dizilere ben de baktım. Moonlight'ın ilk 10 dakikasında baydım, True Blood vampir dizisinden çok porno gibi geldi bana, hele ki o başroldeki kız yok mu kafasını kırmak istedim, ne meraklıymış abla vampir sevgili yapmaya, kitabı iyidir belki bişey diyemem, ama the vampire diaries de kaldım. Twilightın tırt aşıklarına bu kadar konuşan ben, vampire diaries'ı resmen beğendim. Gerçi burda Damon Salvatore'unda payı büyük. Neme lazım vampir gibi vampir. Kötü, böyle yok ben kanla beslenmem mıymıylığında değil, ısırıyor filan. Vampirik özellikler yani. Ama kardeşinde iş yok. Onu diyeyim. He izleme nedenlerimden biri de sanırım senaryosunu Kevin Williamson'un yazıyor olması.
Geçen yaz ne yaptığını biliyorum gibi tırt ötesi bir film yazmış olsan da Kevincığım, Scream gibi bir filmi bizlere armağan ettiğin için seni seviyorum. Sen bu diziyi yaparsın, aslansın kaplansın.
Diyeceğim odur ki sevgili ahalim, vampir filmi seyredelim öner bize bişi derseniz, vampirle görüşme, dracula derim. sakın ola öyle twilight, yok ucubeler sirki filan yapmayın böyle şeyler. Devir değişti Çelik de değişti vampirler hayli hayli değişir demeyin, yapmayın bunu. 53635337 bin senelik vampir değişmez. Değişemez.
Ben vampire vampir demem, vampir vampir olmadıkça.
6 yorum:
kesinlikle katılıyorum Edie...
ne film, ne edebiyat ne de yeraltı dünyasına Tom Cruise'in Lestat'ı kadar cool bir vampir gelmemiştir...
Ah bir de aynı filmdeki Bradn Pitt kadar güzeli...
herşeye eyvallah da eddie'ciğim alan ball'a laf etme, aramız bozulmasın:) true Blood'ı izle sen öneririm, Stoker amcanın vampiri yaratmasında pornonun o dönemde yazılamasını da göz önünde bulundur, porno güzeldir!
damla, dracula ve lestat başa baş giderler vampir aleminde bence. film ilk çekileceği zaman Anne Rice, Tom Cruise'a baya laf etmiş aslında ama filmi seyredince, ondan başkası olmazdı demiş. Anne Rice'ın vampirlerini her zaman sevmişimdir.
True Blood'da oynayan o sarışın kızı bi vampir yapmasalar başka şey istemem. Ha abla yetenekli zihin okuyor filan ama böyle koşması filan direk kanalı değiştirmeme neden oluyor. Belki sonra kitabını okurum.
kitapları ben ışık hızıyla okudum 6. bitti, ilk 3 kitap süper sonra her seri kitabı gibi biraz topallamaya başlıyor ama eğlenceli, diziyi de ilk 5 dakikaya göre değerlendirme, tüm paranormal alem (2. yunan mitolojisinden yaratıklar dahil) mevcut ve çok seksi
oldum olası şu vampir filmlerini sevedim gitti:((
1998 tarihli bir john carpenter filmi başrolde one and only james woods
ve yıllar sonra maximillian schell
the vampires...valla ben de true bloodı beğendim.kız zaten oscarlı adam da çok cool.atmosfer ise how do you say weird.....local heroooooo
Yorum Gönder