30 Ekim 2009 Cuma

bişnev!

dinle ney'den duy neler söyler sana;
sızlanır hep ayrılıklardan yana:
"kestiler sazlık içinden," der, "beni;
dinler, ağlar hem kadın hem er beni.
göğsü, göz göz ayrılık delsin de bir,
sen o gün benden işit özlem nedir.
her kim aslından uzak düşsün, arar;
yurda dönmek ister, uygun gün arar.
dosta kâh yoldaş olup, kâh düşmana,
inleyip sesler duyurdum her yana.
dost olur sanmakta her insan bana,
sırlarım gel gör bilinmezdir ona.
sırlarım olmaz iniltimden uzak,
her göz etmez fark işitmez her kulak.
saklı olmaz birbirinden can ve ten,
cânı görmekçin izin yok bil ki sen!
bir ateştir, yel değildir ney sesi;
kim ateşsizdir, yok olsun böylesi.
sevgiden ağlar eğer ağlarsa ney
sevgiden çağlar eğer çağlarsa mey
ney o şeydir: perde yırtıp perdesi,
dost edinmiş dosta hasret herkesi.
hem devadır ney denen şey hem zehir
bir bulunmaz arkadaştır hemfikir.
anlatır ney: aşkı mecnun'un nedir,
kanlı bir yoldan haber vermektedir.
müşterî ancak kulak: söz satsa dil,
ancak aşık aklı anlar böyle bil!
derdimizden gün zamansız dolmada,
her yanış bir günle yoldaş olmada.
"geçti gün!" der etmeyiz keder;
var ol, ey sen tertemiz insan yeter!
kandı her varlık: balık kanmaz suya.
ekmek, aş eksikse: gün dolsun mu ya!
anlamaz olgun adamdan, ham adam;
söz hem az hem öz gerektir vesselâm.


Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu / Mesnevi'den Seçmeler

22 Ekim 2009 Perşembe

Özdemir Asaf'tan

"geleceğim, bekle dedi ve gitti
ben beklemedim,
o da gelmedi.
ölüm gibi bir şey oldu
ama kimse ölmedi"

16 Ekim 2009 Cuma

500 days of Summer

Geçen pazar sinemaya gittim. Nezle olmaktan ve de evde olmaktan son derece sıkılmıştım en iyisi kalkıp sinemaya gitmek dedim ve gittim. 500 days of Summer ya da Türkçe ismiyle Aşkın 500 Günü'ne. Öncelikle söylemem gerekir ki "aman aşk filmi, bir romantik komedi daha işte" demeyin, zira öyle değil. Zaten filmin tagline'ı da öyle "This is not a love story" diyor daha ne desin. Filme girerken ben biliyordum ama sanırım el ele, diz dize, yanak yanağa gelen çiftler pek bilmiyordu zaten çıkışta hepsi bozum olmuştu, arkamdan çıkan kız "ayy kız ne kadar uyuzzz, çocuuaa yazık, kancık kız" gibi kelimeler sarfetti filmin esas kızına. Halbuki esas bilmediği şey herkesin hayatında bir kez Tom bir kez Summer olduğuydu bence.

Oğlan kızla tanışır, aşık olur ama kız olmaz çünkü kız aşka inanmaz. Bir sonraki gün hayatında ne olacağını bilmediğini, genç olduğunu ve eğlenmek istediğini söyler. Filmin esas oğlanı Tom aşka inanıyordur, hayatını "tek" kişiyi arayarak geçiriyor ve onsuz olmadan mutlu olmayacağını düşünüyordur. İşte o sırada da Summer'la tanışır ve aşık olur. Onunla olmak için ilişkilerine isim koymadan da olsa birlikte olur, mutludur ya da mutlu olduğunu düşünüyordur.

Yaşadığım şeylerden mi yoksa filmin senaryosunun iyi yazılmasından mı yoksa yönetmenin en sevdiğim klip yönetmenlerinden biri olmasından dolayı mı bilmiyorum ama film oldukça gerçekçi ve güzel. Aşka inanan ve aşk olmadan yani hayatında özel biri olmadan mutsuz olacağını düşünen bana göre biraz sevgi pıtırcığı Tom'la aşksız da hayat güzel önemli olan hayattan zevk almak yani ilişkimiz olsa da olur hem etiket de neyin nesi diyen biraz özgür ruhlu, koca mavi gözlü Summer'ın hikayesi bana biraz da kendimi hatırlattı. Film boyunca Summer'ın verdiği tepkileri gördükçe çoğu zaman aynaya bakıyormuşum gibi hissettim. Sanki biri beynimin içine girmiş de hissettiklerimi aklımdakileri yansıtmış gibiydi.

Hayatımız boyunca herkes bir kez Tom bir kez Summer olmuştur. Kör kötük aşık, onun yanında salaklaşan, ağzının içine bakan, gözlerine baktıkça eriyen olmuştur ve herkes hayatında bir kez Summer olmuştur. Beraber olduğu kişiden sadece hoşlanan, aşık olmayan, beraberiz ve mutluyuz ya diyen.

Filmin sonunda tesadüfler olmadığını öğrendi Tom hayatta. Bazen bazı şeyleri olması gerektiğini ve olduğunu. Merak ediyorum da acaba Summer'a yani esas kıza "ay ne gıcık şey" diyen sevgilisiyle gelen o kız acaba gerçekten inanıyor mu aşka. Bir sabah uyandığında kendisine "çok aşık" olduğunu söyleyen sevgilisinin bırakıp gitmeyeceğini nereden biliyor ya da?

Çok olumsuzsun edie diyorsunuz belki bana ama değilim, bu sadece hayat ve neyin ne zaman olacağı belli değil.

11 Ekim 2009 Pazar

Yaz durum değerlendirmesi

Bayılıyorum böyle durum değerlendirmeleri yapmaya, aylık yıllık rapor çıkarmaya, hatta bazen düşünüyorum ulan gidip bu işimi yapsam acaba diye ama sonra vazgeçiyorum şimdi benim yaptığım raporu beğenmezler, bu ne be filan derler ben de sinirlenirim de iş yerini yıkarım filan diye ondan yani.

Neyse çene açıldı maşallah susmuyor makineli tak tak durmadan konuşuyorum bu aralar ki aslında bu iyi bir şey sanırım İclal cunyırlıktan yavaş yavaş kurtuluyorum. Şimdi lafı fazla uzatmadan yaz mevsiminin durum değerlendirmesine geçmek istiyorum, ziyadesiyle fazla konuştum çünkü bari rapora geçeyim.

Efenim raporumuza Nisan ayı ile yani bahar mevsiminin popo donduran ahmak ıslatan ayı ile başlamak istiyorum.

Nisan: Bahar mevsiminin bence en sevimsiz ayı kendisi, 23 Nisan var kızım oh tatil diyorsunuz ama tatil matil yoktu anacım bizde. Mal gibi geçmişti ay valla, tertibin buhranları kaprisleri filan, ay şimdi aklıma geldikçe gidip kafasına gözüne patlatasım geliyor.

Mayıs: Gelince bahar ayları gevşer gönül yayları. Hıdrıllezdir, işten ayrılacağım tutmayındır, tertibi bırakacağım dayanamıyorumdur böyle geçti bu ay da. Tertiple yolları ayırdık, söz de ama.

Haziran: Ben doğdum, Maykıl öldü. Nasıl üzüldüm anlatamam valla. Ah ulan Maykıl dünya sana bile kalmadı ne üzüleyim ben daha bu salak hayata, rahvan gitsin anam! Evet bu ay mottom böyleydi, biraz buhranlı, tertiksi hayvan olmak istiyorumdu, yok tembel hayvan olayımdı öyle geçti filan.

Temmuz: B'nin verdiği Çekim Yasası hani şu hadiii lenn dediğim kitabı okudum, ben diyeyim bin kaplan siz diyin on bin kaplan gücüne geldim. Böyle hayat varmış yahu dedim, yavaş yavaş kafamdaki sorulara cevaplar buldum.

Ağustos: İşi bıraktım, vallahi de bıraktım, ayh dedim bi daha mı yaşayacağım be, napim parasız kalırım ama kral olurum dedim işi bıraktım. Kısa bi tatile gittim, kuzeni evlendirdim.

Eylül: Yeni biriyle tanıştım, şimdi waouuw pislikkkk bize niye söylemedin diyorsunuz valla pek önemsemedim açıkçası ondan yani yoksa ne söylemicem be aşkolsun ya!
Kendisi üzerime pek fazla düştüğü için allam dedim olmaz ben yapamam bununla ve de bırak boş kalsın elim yol yakınken dönelim arkadaşım ol yeter böylesi daha güzel dedim kendisine. Valla dedim, inanmazsanız inanmayın aynen bu cümleyi kurdum kendisine. Gerçi o ilk önce şarkı söylüyorum sandı ama sonra ciddiyetimi anladı. En yakın arkadaşım evlendi, düğünde şampanya içmeme kararı aldım, bu meret bana dokunuyor içimdeki maymunlarla şebekler çıkıyor ortaya. Giyinmişim iki dirhem bir çekirdek başladım oryantele ulan olacak iş mi, yakışıklı delikanlılar var etrafta ben çengi gibiyim, çok utandım be blog öyle böyle değil.

Ekim: Ay güzel başladı. Yeni öyküler yazmaya başladım. Bakalım devamı nası olacak. Gelişmelerden haberdar edeceğim sizi merak etmeyin.


Hee bu arada kız edie tertip noldu hiç haber var mı diyeceksiniz, var var olmaz olur mu hiç!
Tertiple bir kankayız ki sormayın gitsin, naber diye aradı geçen gün dumurlara uğradım, haa sen ne hissediyorsun eğer diye sorarsanız eğer his mis yok anacım, tertip hakkaten tertip oldu yani! Enseye şaplak durumu yani.

İşte böyle canlarım gelişmelerden sizi haberdar edeceğim. İclal çıktı mı ne?

Yurttan sesler korosu

Şimdi muhtemelen başlığı okuduktan sonra "yok artık bi bu kalmıştı edie, koroyo da girdin tamamdır" diyebilirsiniz ama yok yanlış anlamayın, başlığa bakıp aldanmayın, koroya filan girmedim, bu sesle istemesem de giremem zaten, belki çocuk korosu olur ama o da boydan kaybederim. Aman neyse, heh ne diyordum ben yurttan sesler korosu, evet sevgili güzel blogum geçenlerde dolabımı düzelttim, her ne kadar düzensiz bir insan olsam da ben de arada- 2 senede bir, şaka lan şaka- dolabımı düzeltiyorum. Geçenlerde üniversitedeki defterlerimi kitaplarımı notlarımı filan buldum, inatla saklamışım ne biçim bir manyaklık bir sınav korkusuysa bendeki, sanki hocalar kapımı çalıp "söle bakalım edie" diyecekler de saklamışım işte. Neyse yahu lafı amma da dolandırıyorum- bu aralar hep böyleyim canım, ben de anlamadım gitti- işte o defterlerin arasında bir yazıya denk geldim. Başlığı "Yurttan sesler korosu", yazı içimdeki arkadaşları anlatıyor- şimdi burada yanlış anlaşılma olabilir gene, hayır hamile değilim ve hayır psikozlu da değilim- bu yurttan sesler korosunu okudukça Parmak Kadınları geldi aklıma Elif Şafak'ın. Meğersem ben yıllar önce yazmışım içimdeki arkadaşları da haberim yokmuş.

Velhasıl kelam şimdi nerden geldin buraya be kızım, iyice zıvanadan çıktın sen diyeceksiniz, diyin valla, iyice çıktım, bir saçmalamak ki pir saçmalamak o derece yani. Şimdi geçenlerde bloga yazdığım yazıları okudum da içimdeki yurttan sesler korosuna Ayşe Egesoy'la İclal Aydın karışımı bir yaratık kaçmış, çok korkuyorum be blog. Ya Cezmi Ersöz benzeri bişey kaçarsa diye.

Yeminlen yazdığım son yazılar İclal Aydın havasında, hele bir de Ayşe Egesoy'un o buğulu sesiyle okursanız evlere şenlik oluyor.

Derhal titreyip İclal cunyırlıktan kurtulmalıyım, hiç hoşuma gitmedi!

İclal çık dışarı, Ayşe otur sıfır!

6 Ekim 2009 Salı

The biggest day of your life

You never know the biggest day of your life is the biggest day. Not until it's happening. You don't recognize the biggest day of your life, not until you're right in the middle of it. The day you commit to something or someone. The day you get your heart broken. The day you meet your soul mate. The day you realize there's not enough time, because you wanna live forever. Those are the biggest days. The perfect days. You know?








Grey's Anatomy

5 Ekim 2009 Pazartesi

Unutmak adına

İnsan beyni türlü odacıklardan oluşan bir saray gibi. Gizli odalar, bölmeler, geçitler, zindanlar, kapılarla dolu beynimiz. En güzel örneği de bir koku, bir ses tonu, bir renk, bir şarkının bizi alıp götürmesi. Bir de unutmak. Asla unutamam, hayatta unutmam dediğimiz şeyler gün geliyor öyle bir unutulmuş oluyor ki, siz bile yabancılaşıyorsunuz kendinize.

Eski bir mektup, bir küpe, bir uçak bileti bir de tren bileti geçmişe götürdü bu gece beni. Hafızamın derinlerinde gizli bir odaya hapsettiğim yerden çıkıp el salladılar bana birer birer. Selam verdiler, konuştular benimle. Onlar konuştu ben dinledim, hüzün yaşanmadı gülümsedim sadece. Geçen zamana, unutamam, nasıl unutacağım dedim şeylerin unutulmasına.

Bir kapıdan çıkınca arkamda bırakmışım aslında her şeyi. Ya bunlar beynimi yerse diye korktuğum şeyler hayalet olmuş geçen günlerle beraber. Korkutmuyorlar artık beni. Biliyorum ki ölülerden zarar gelmez yaşayanlardan geldiği gibi.

Unutmuşum birer birer olanı biteni, üzeni kıranı.
bir zamanlar çocuk olduğun için
ve bir gün ceset olacağın için
seni seviyorum.

heloise