bugün cuma, tam bir hafta önce bugün sevdicekle kötü bir konuşma geçti aramızda. okuyanlar varsa eğer blogu anlayacaklardır ki bu konuşma öyle hayra alamet bir konuşma değildi, evet evet bir ayrılık konuşmasıydı. ayrıldık mı benim de bir fikrim yok ama tam bir haftadır konuşmadık, çarşamba günkü mesajlaşmayı saymazsak. birkaç gün ağladım, sıkladım, mızıkladım. canım masa komşuma, ablaya, anneye söz verdim tamam iyi olacağım diye. oldum da.
işe gelirken ve işten eve giderken şişli'nin en kalabalık caddelerinden birinde, yüksek plazaların karşısında büyük duvarlar görüyorum, her gün önünden geçiyorum ben bu duvarların. bu duvarların ötesi mezarlık. evet evet mezarlık, yahu manyak mısın deli misin diyeceksiniz ama işte bu mezarlığın önünden geçerken bir aydınlanma mı bir kendine gelme mi, bir titreme mi nedir bilmiyorum ama bir şey anladım ben. ölüp gidiyoruz bu hayatta, kırmaya, ağlamaya, hıçkırmaya, hönkürmeye, cırlayıp mızıldayıp kafaları yemeye hiç gerek yok aslında. o duvarların ötesinde, yerin iki metre altında üzerinde beyaz mermerli bir kabirle yatacaksın bir gün. ve bütün bu yaşadıkların boşuna. hayat denilen şey bir mucize, ne kadar lanetler yağdırsak da, küfürler savursak da biliyoruz aslında ama işte görmek istemiyoruz bu mucizeyi, bir gün gelecek ve biz hepimiz o iki metreye gideceğiz.
ha buradan şu anlaşılmasın, "koy rahvan gitsin" demek istediğim bu değil elbette, demek istediğim daha sakin olması gerektiğini hayatta, ağlamamak belki de gidenin ardından, belirsizlere çıldırmamak, öfkeyle kötü sözler söylememek.
bir kere geliyoruz hayata! bir kere!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder