31 Mayıs 2010 Pazartesi

This has been shared 2 times.

ben öyle pek kıskanç biri değil-dim. bu yaşıma kadar. bana bir haller oldu. ne vakit istediğim şeyi başkasında görsem, hemen canavarlaşıyorum, içimdeki pislik ortaya çıkıyor.

kabul ediyorum, özümde pislik biriyim. tanısanız nefret edersiniz.

o derece yani.

en son bi blogu kıskandım, hem de şu shared zımbırtısını.

şimdi ben bi bloga girdim, girmiş bulundum, baktım, okudum filan, böyle şunu yaptım, bunu yedim, bunu giydim türünde bi blog. ama gel gelelim oh maşallah kez shared.

bu ne la!

olur mu böyle şey be!

negzel yazıyorum burda, only shared 2 times!

kıskanıyorum, kıskanıyorum.

zaten haftasonu doğum günüm, 28 oldum! ondan da bi hassasiyet var üzerimde.

kimse sevmiyor beni be!

böhü :(

28 Mayıs 2010 Cuma

gezelim görelim

bundan bir altı sene önce evden ayrıldığım ve arkadaşlarımla olduğum zamanlarda evi ve aileyi pek özlemez biriydim. sonra ne oldu bilmiyorum, evinden ve ailesinden özellikle de annesinden ve ablasından ayrılamayan manyak biri oldum. işte olduğum zamanlarda bile günde mutlaka iki kere seslerini duymadan yapamayan biri oldum.

ben öyle evinden, yurdundan, anasından, babasından, kardeşinden kolay kolay kopamayan, gittiği yerde pek kalamayan, mutlaka evine dönmek isteyen tiplerdenim. bu senenin başından beri babamın gel, konya'ya gel, gel gezelim ısrarına pek dayanamadım ve geçtiğimiz pazartesi akşamı sabiha gökçen'den ver elini konya dedim.

şikayet etmiyorum iyi ki geldim aslında ama evimi, yatağımı ve evdekileri o kadar özledim ki. geceleri yatarken evime döneyim, şu ışınlanmayı ne zaman halledecek arkadaşlar diye söylenmeye başladım.

konya ile başlayan baba- kız road tripimiz çumra, sille, tuz gölü, göreme, ürgüp, avanos, kayseri, sivas, yıldızeli, tokat ile devam ediyor. şu an tokat'tayız. burası küçük avuç içi kadar bir yer. dağın arasına gizlenmiş yeşil şirin bir yer. birkaç saat içinde buradan ayrılıp niksar, erbaa, amasya, tosya ile devam edip istanbul'a varacağız.

5 gündür çeşitli yerlere gittim, mükemmel manzaralar, doğa harikaları gördüm ama ille de vatanım diyorum. istanbul'dan ne kadar şikayet etsem de onsuz yapamıyorum. tuhafım çok tuhaf hem de.


17 Mayıs 2010 Pazartesi

11 Mayıs 2010 Salı

bundan böyle farklı bir hilmi önal var karşınızda!

Hilmicim, ben seni böyle tanımamıştım. O gitar filan, akdeniz akşamları hayırdır canım?

10 Mayıs 2010 Pazartesi

gelincik çılgın aşkım


Gelincik hayvanı, her ne kadar aman vahşi hayvan dense de bir o kadar yahşi bir hayvandır kanımca. Yıllar yıllar evvel, daha gençkene arkadaşımın yazlığında bir hikaye dinlemiştik. Hikayenin ana karakteri sevgilisinin ölümünü izlemiş bir gelincikti. Sevgilisinin ölmesini göz yaşları içinde izleyen gelincik, kollarının arasında can veren sevgilisine intikamım acı olacak bebek, kanın yerde kalmayacak diye yemin etmiş ve gözünü intikam bürümüş bir şekilde, sevgilisini öldüren arabayı takip edip, sahibinin evine çıkıp mobilyalarını yemişti. Bu hikaye yıllarca karın kaslarıma ağrıya neden olmuş, her aklıma geldiğinde arkadaşlarımı arayıp gelincik güzel bir hayvandır dememe neden olmuştu.

Gelinciğin oldukça kindar ve vahşi olduğunu biliyordum, ta ki düne kadar.

Dün internette gezinirken, gelinciklerin bazı türlerinin evcil olduğunu öğrendim. Sansargiller familyasının bir üyesi olan evcil dağ gelinciği (familyanın adına bak, İtalyan mafyası gibi), Mısırlılar tarafından kedilerden önce evcilleştirildiği düşünülüyormuş. Mustela putorious furo adıyla bilinen dağ gelincikleri (ada bak ya, yazaken yoruldum) evcil hayvanlar olup, kedi ve köpek arası bir türmüş (burada biraz tuhaf bir kişiliği olduğunu anlıyoruz, karabaş mı diyeceğim, minnoş mu karar veremedim)

8-11 yıl arası yaşayan evcil dağ gelinciklerinin her birinin kendine has bir kişiliği olması, sahibine çılgınlar gibi bağlanmasıi kucağına çıkıp mırıldanması, kedi yavrusu gibi oyun oynaması şahsen pek hoşuma gitti, biraz araştırıp bu yahşi arkadaşın fotoğraflarını da görünce kendisine hayranlığım biraz daha arttı. Evde beslemek, kucağımda sallamak istiyorum bu yavruyu.

Özetlen, bana gelincik alın!

Ayrıcana satırlarıma gelinciği tanımlayan bir şarkıyla son vermek istiyorum, "gelincik çılgın aşkım, yanardağım gelincik, seviyorum demedin ömründe bir kereciikk"