30 Temmuz 2007 Pazartesi

Siyah Kupalar ve Kırmızı Sinekler

Her insan nankördür. Nankör olmadıklarını iddia edenler bile. Hayatımızda eksik olan, yolunda gitmeyen şeyler olduğunda bu nankörlük su yüzüne çıkar. Tek bir soru döner akıllarda: 'Neden'. Neden böyle olmuştur, neden bize olmuştur, neden, neden, neden. Sorup dururuz neden diye. Nankörlük yaparız. Bencillik yaparız. Sanki dünyadaki tek dert bizimkiymiş gibi. Mutlu olduğumuz zamanlarda bu böyle midir? Hayır. Mutlu olduğumuz zaman, umursamayız dünyayı. Gözümüz görmez hiç birşeyi. Umursamazlık, vurdumduymazlık. Yaşamın tek amacını mutluluk ya da mutsuzluk olarak görürüz, öyle anlamak isteriz. Aslında anlamayız amacının mutluluk ya da mutsuzluk vermek olmadığını.
Biz aklımızın görmeye şartlandığı şeyleri görürüz. Onları görmekten memnun olduğumuz için, farklı olanı görmek istemeyiz. Farklı birşeyler olduğunu anladığımızda da, görmemezlikten gelir, inanmamayı seçeriz. Bize göre bir iskambil kağıdı destesinde bütün sinekler siyah, bütün kupalar kırmızıdır. Siyah kupa, kırmızı sinek görünce algılarımız değişir, öyle olmadıklarını iddia eder, kanıtlamaya çalışırız. Görmek istediğimiz şeylere şartlanmışız. Hepimiz hem de. Görünen bazen göründüğünden farklıdır. Kupalar siyah, sinekler kırmızı olabilir. Gözlerimizin açık olması, bakıyor olmamız, görüyor olduğumuz anlamına gelmez. Görmek için istememiz gerek. İnanmamız gerek. Ben inanıyorum ki, yaşadığımız evrenden farklı bir evrende, sonsuz zamanda bütün istediklerimizin gerçekleştiği bir hayatımız daha var. Hiç birşey tesadüf değil. Olan bütün herşeyin bir nedeni var. Kaçınılmaz.

Hiç yorum yok: