Ortadan kaybolmalar olur...
Ağrılar birer hayale dönüşür...
Kan akmayı bırakır...
Ve insanlar, insanlar yavaş yavaş yok olur...
Söylemem gereken çok şey var, çok daha fazla şey...
Fakat ortadan kayboldum...
31 Temmuz 2007 Salı
30 Temmuz 2007 Pazartesi
Tuhafiye Stajı
Hiç iş yapmayan, bütün gün oturan tuhaf eşyalar satan yerler vardır hani, incik boncuk, mukavva, iplik filan satarlar, o dükkanlardan birinde çalışıyormuşum gibi hissediyorum. Tuhaf, bütün gün hiç bir iş yapmadan oturup, çengel bulmaca, sarmal bulmaca çözülen bir dükkanda yaz sıcağında bir çile yün satmaya çalışıyor gibiyim. Dükkana uğrayan pek kimse yok. Eski model bir buzdolabının ve pis yapış yapış bir mutfak tezgahının bulunduğu küçük mutfağı ve gene aynı küçüklükte bir banyosu olan, kapıda boncuklar asılı olan, değişik şeylerin satıldığı bir dükkan. Bazen tuhaf teyzeler uğruyor dükkana, kendileri gibi tuhaf şeyler soruyorlar. Almadan da gidiyorlar. Tuhaf yaz, tuhaf iş, tuhaf edie. Umarım bu tuhaflık beni delirtmez. 'Nasıl Delirdim' diye bir kitap yazmak istemem çünkü.
Siyah Kupalar ve Kırmızı Sinekler
Her insan nankördür. Nankör olmadıklarını iddia edenler bile. Hayatımızda eksik olan, yolunda gitmeyen şeyler olduğunda bu nankörlük su yüzüne çıkar. Tek bir soru döner akıllarda: 'Neden'. Neden böyle olmuştur, neden bize olmuştur, neden, neden, neden. Sorup dururuz neden diye. Nankörlük yaparız. Bencillik yaparız. Sanki dünyadaki tek dert bizimkiymiş gibi. Mutlu olduğumuz zamanlarda bu böyle midir? Hayır. Mutlu olduğumuz zaman, umursamayız dünyayı. Gözümüz görmez hiç birşeyi. Umursamazlık, vurdumduymazlık. Yaşamın tek amacını mutluluk ya da mutsuzluk olarak görürüz, öyle anlamak isteriz. Aslında anlamayız amacının mutluluk ya da mutsuzluk vermek olmadığını.
Biz aklımızın görmeye şartlandığı şeyleri görürüz. Onları görmekten memnun olduğumuz için, farklı olanı görmek istemeyiz. Farklı birşeyler olduğunu anladığımızda da, görmemezlikten gelir, inanmamayı seçeriz. Bize göre bir iskambil kağıdı destesinde bütün sinekler siyah, bütün kupalar kırmızıdır. Siyah kupa, kırmızı sinek görünce algılarımız değişir, öyle olmadıklarını iddia eder, kanıtlamaya çalışırız. Görmek istediğimiz şeylere şartlanmışız. Hepimiz hem de. Görünen bazen göründüğünden farklıdır. Kupalar siyah, sinekler kırmızı olabilir. Gözlerimizin açık olması, bakıyor olmamız, görüyor olduğumuz anlamına gelmez. Görmek için istememiz gerek. İnanmamız gerek. Ben inanıyorum ki, yaşadığımız evrenden farklı bir evrende, sonsuz zamanda bütün istediklerimizin gerçekleştiği bir hayatımız daha var. Hiç birşey tesadüf değil. Olan bütün herşeyin bir nedeni var. Kaçınılmaz.
12 Temmuz 2007 Perşembe
Tuhaf Yaz
Bu sabah işe gelirken düşündüm. Tuhaf bir yaz yaşıyorum. Kendimi staj yapan üniversite öğrencisi gibi hissediyorum. Bu sıcak yaz gününde fazla sevmediğim bir yerde bütün günümü geçiriyorum. Halet-i ruhiyem ise enfes derecede nahoş vaziyette. Tatil istiyorum aslında ben. Deniz istiyorum. Her sabah ve akşam vapurla Üsküdar'a giderken denizin o şıpırtıları beni mahvediyor. Bütün bir kış boyunca yaz gelsin diye ağlarken, şimdi yazın tuhaf olduğunu düşünüyorum. Ya da tuhaf olanın yaz değil kendim olduğunu kabul etmemeye çalışıyorum ki aslında doğrusu bu. Tuhaf olan yaz değil, tuhaf olan benim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)