20 Temmuz 2012 Cuma

kırk tilkiyle şu beynimde.

oryantal

estebannnnn!! estebannn! nerdesin bre melun! hiç ses veriyor mu bak şuna!

insanı zorla sinirlendiriyorlar esteban. evet sinirim sana esteban. adını iki kere söyletmeyeceksin. anlaşıldı mı esteban? şimdi git bana o aptalın kellesini getir. sallanma! daha yapmam gereken yüzlerce iş var! kelimeleri gırtlağına sok, gerekirse gözlerini çıkart. neyi nasıl yaptığın beni alakadar etmiyor. komut veriyorum "yap". anlamadıysan ingilizce söyleyeyim "do".

yıkıl melun!

soyum deli ibrahim'e dayanır, bilenler bilmeyenlere anlatsın. annem nilşeker sultan, bir nevi valide - i muazzama olarak kösem sultan'dan hallicedir. balıklara ve kedilere mama niyetine altın saçma, davul zurna çaldırma, sokaklara klima kurdurmayı seviyorum. böyle biriyim, böyle kabul edin.

kistlerime ve kitleme dayanarak ve de deli ibrahim'e uzanan soyumdan gaz alarak tiz vurun kellesini dediğim zat-ı gerizekalılarla dolu etraf. bre esteban, koş bana altıpatlarımı getir. geyik avına çıkacağız, kelle uçuracağız. yağmur olup yağacağız, rüzgar olup eseceğiz, küçük zelzeleler bizim eserimiz olacak. nero büyük büyük babamdı.

onu bunu bırak da esteban, ne olucak bu kistler ve kitle? kitle iletişim aracı? değil tabi ki. bu kitle başka kitle.mr'ı da çektirdik hadi bakalım. cümle istanbul ve memintolar. istanbul koca memeli bir kadın. ben yanında küçücük kalıyorum. ağlıyorum, sızlıyorum. yaz günlerinde ağlamak çekilmiyor. arkadaşlarım teker teker evleniyor. ayakkabılarının altlarına ismimi yazıyorlar.

ben seni arayamıyorum, zaten arasam da meşgule veriyorsun, o yüzden arayamıyorum. ben sana düzenli olarak telefon ediyorum, yani edemiyorum, hayallerde yaşıyor bazı kimseler, dokunmayın. doktor beni ellemesin, doktor bana dokunmasın. aa pardon yeteri kadar doktor beni elledi ama. şimdi onu bunu bırak da, sende bana ait bir ciğer var. onu nasıl yapsak? he söyle, nasıl yapsak?  neyse şu an düşünesim yok, belki sonra.

e'nin taşındığını söyledim mi sana esteban? taşındı. artık burada. keşke yanımda olsa dediğim insanlar var esteban. özlediğim insanlar var. özlem çok pis bir şey esteban. böyle için sızlıyor, ulan diyorsun atlayayım otobüse, uçağa, gemiye ne zıkkımsa gideyim, çalayım kapısını ben geldim oğlun hayırsızın diyeyim, ama olmaz yani olur da olmaz. bilemedim şimdi, bunun üzerine de bir ara düşünmem lazım.

çok düşünceli gördün sanırım beni esteban. minel aşk ve minel garaib esteban. bunun dövmesini yaptırmayı düşündüğüm zamanlar oldu, hatta eğer bir gün bir kızım olursa adını minel koymayı düşündüğüm oldu. minel ne güzel isim. den, dan eki aslında ama olsun minel, söylenişi güzel.  ne diyordum esteban, unuttum. yalnız serzenişte olman dikkatimi çekmedi değil, sanal serzeniş mi? efenim anlayamadım? seni bırakayım mı? of esteban, yine mi aynı şey? sıkılmadın mı esteban aynı şeylerden? gerçekten yani, gerçekten sıkılmadın mı? her iki ayda bir dönüp dolaşıp aynı şeyleri söylemekten, yapmaktan. oryantalden bıkmadın mı, aynı telden sıkılmadın mı esteban? titre ve kendine gel esteban. bir denize mi girersin, duş mu alırsın bilemem ama estebancığım c'est suffit.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

arkadaşlar iyidir.

e'ye ev bulduk. bu hafta artık taşınıyor. insan isteyince oluyormuş değil mi diyor bana e bakıp bakıp. negatlıktan vazgeç artık, güneş yakında bir başka doğacak diyor. gülüyorum. ben zaten çoğu şeye gülüyorum. ama bu aralar değil. bu aralar hüsnü'ler geldi. hüsnü kuruntu çok sevdiğimiz bir aile dostumuzdur. e'nin evi bana çok yakın, bir dolmuş pırt ordayım, bir dolmuş pırt  bende. onun artık yakında olmasına seviniyorum esteban. çünkü insan arkadaşını, sevdiğini, dostunu, kardeşini yakınında isteyebiliyor. bu doğal. mesela elf londra'ya gittiğinde aylarca boğazımda bir düğümle dolaşmıştım. sonra o düğüm çözülmüştü. sonra bir başka olayda ki olayı burda anlatacak değilim esteban bu kadar meraklı olma. biliyorum meraklı bir kedisin ama çok merak iyi olmayabiliyor, hayır inatçı bir keçi de olma esteban, keçi sütü güzel ama keçi olma esteban, illa bir hayvan olmak zorunda değilsin esteban. istirham ederim bölme beni. evet ne diyordum, laf kaynadı.  heh bir keresinde karnıma bir yumruk yemişim gibi hissediyordum. o yumruk günlerce geçmemişti. ben her karşıdan karşıya geçtiğimde dikkat etmemeye, yeşil ışıkta geçmemeye özen gösteriyordum. ben yaparım arada öyle, heyecan oluyor. ama sonra o yumruk da geçti. yani diyeceğim o ki esteban, mesafeler çözülebiliyor, isteyelim yapalım. gün güneşli, insanlar neşeli, verelim el ele dostluk ve sevgi yani esteban.

esteban biz buraya nerden geldik kuzum?

uzaklık, e'nin yakına taşınması filandı konumuz. evet esteban, taşınmadan geldik buraya. taşınma demişken eski ev yıkılmış esteban biliyor musun? aylar oldu sadece bir kere uzaktan gördüm kendisini. sokağa girmeye cesaret edemedim. edersem belki her şey değişir esteban. ben korkularımla yüzleşirim ve ben başka bir ben olurum, he esteban. tamam esteban kalkıyorum bu koltuktan, nerden aldık biz bunu pek rahatmış. insan birden böyle bir oh nasıl desem, rahatlama değil ne bileyim, çocukluğuma mı indim naaptım ben şimdi esteban.

esteban, ya da diğer adınla rıfkı, rıfkıcığım nasılsın? neler yapıyorsun? sormuyorum değil mi neler yaptığını, nasıl olduğunu hiç. sormuyorum evet, kötü biriyim sanırım az biraz. halbuki insan sormalı karşısındaki nasılsın, neler yapıyorsun, ne var ne yok. ara ara da sevdiklerine seni seviyorum demeli bence. bu önemli bir şey. dilimiz aşınmaz estebancığım, diyelim. seni seviyorum esteban. canım çok tatlısın.

ne diyordum? unuttum gene. kafa gitti bum bum bum. e. beni negatlıktan kurtarmaya çalışıyor, kurtarma demeyelim de bir nevi işte bırakma gibi. aklıma gelen her negatif düşüncede şarkı söylemeye başlıyorum. karşı taraf telefonu açmadı, ölmemiştir merak etme o sırada pırt şarkı giriyor devreye. bu iş nolucak, neden böyle oldu, düşünme edie pırt şarkı girsin, gel sezenciğim şöyle. güzel de oluyor bir repertuarım var ki sormayın. sesim pek mık mık ama olsun. idare eder ne sesler var arkadaş.

esteban, yine başladı sıcaklar. sıcaklar ve soğuklar başlayınca benim hava su muhabbetim başlıyor. çok sıcak, of, çok soğuk of. ne kadar sıkıcı biriyim mi acaba anlamadım ki ben şimdi kendimi. zaten anlasam şaşarım o da ayrı.

o değil de esteban, arkadaşlar iyidir biliyorsun değil mi? seni merak ederler, seni severler, salakça bir şey yapınca sana kızarlar, sen de onlara kızarsın, ben genelde küfür kafir biri olduğumdan dümdüz giderim, sonra dilimi ısırırım ve anlarım ki aslında dedikleri doğru. dediklerin doğru yani e. tamam uygulamaya geçiyorum.


esteban ya bir şey soracağım, güneş yağı kokusu gelmesi burnuma normal mi? snaps aralıklarım kireçlendi de ondan mı bütün bunlar? he ne diyorsun? soruversene doktora? doktor doktor, bileklerim şişiyor. ama o da bir şey mi, zaman zaman kalbim midemde atıyor, büyüyor büyüyor durduramıyoruz efendim. o sırada bir şarkı geliyor aklıma. zaten bu şarkılar olmasa halim harap.

işte böyle esteban. bende durumlar böyle.

saçlarım uzuyor. kestirmeye üşeniyorum. atalet mülkün temelidir diyorum, saçlarımı topuz yapıyorum. tek kulağım kepçe olmasına rağmen kötü durmuyor. bazen kalem takıyorum, sert haşin ve gaddar olduğumdan kafama batıyor. o da bir şey mi ayol, geçen elime makas saplanıyordu!

çok sakarım esteban çok. geçen sene de gözüme rimel sokmuştum. bu sene de makas saplıyordum. böyle az biraz saplandı hatta yani. ama kesilen bir yanım yok merak etme estebanım.

öyle işte, hadi kaçtım ben.

6 Temmuz 2012 Cuma

evler, kediler, kuşlar ve kahveler

e'ye ev baktık bugün, dün de baktık. sanırım bir tane bulduk, yakında taşınacak. e'nin bizim bu tarafa taşınmasına pek seviniyorum biliyor musun blog? bilmiyorsan artık öğrenmiş oldun. dün e ve b bize geldi, yemek yedik, sonra kahve içtik, pamuşka kızları görünce şımardı, gitti kucaklarına yattı. fazlasıyla bana benzeyen bir kedim var. hık demişiz birbirimizin burnundan düşmüşüz, üzüm üzüme kedi kediye baka baka kalır, billur tuz akar akar akar akar. bu sloganı kim bulduysa gerçekten tebrik ediyorum, ne zaman sıkılsam söylerim, akar akar akar. sonu yok, durduramıyoruz.

bugün ev baktıktan sonra s'ye gittik. gene kahve içtik, bu aralar fazla kahve içiyorum. paşabahçe'de çok güzel bir fincan beğendim, sanırım onu alacağım, dün de çok güzel bir elbise beğendim, bir de etek. onları da mı alsam acaba? ne dersin esteban? ne zaman bu almaların bitecek merak ediyorum ifadesi ile bakma bana lütfen, seni esefle kınıyorum. seninle tartışmıyorum esteban, tebliğ ediyorum. böyle biline. şimdi bana git o aptalın kellesini getir, önce timsahlara at, timsah yoksa aslanlara, o da olmadı kedilere filan at esteban uğraştırma beni, bütün bunları benim mi düşünmem lazım, bunlar senin işin esteban. çok sıkıcısın esteban biliyorsun değil mi? s'ye gitmeden önce kadıköy'de e'nin arkadaşına uğradık, kedileri sevdik. kediler güzel hayvanlar esteban. besle onları. süt verme hayır, kediye süt verilmez. kuşlar mı besleyeceksin? yuh esteban! iyice şaştın kendini! kuşlar sevdiğimiz hayvanlar. kedilerden sonra kuşlar var, sonra balıklar sonra da tavşanlar. benim küçükken tavşanım vardı, evde beslemesi zor oluyor, benim tavşaniko hastalanıp erkenden vefat etmişti, çok üzülmüştüm, ağlamıştım. balıkları öldüğünde cenaze töreni düzenleyen bir çocuktum ben. evin arka bahçesi bir nevi balık mezarlığı. ay şimdi aklıma hayvan mezarlığı geldi. bak ben o filmden gerçekten korkarım. o küççük çocuk filan, elinde neşter töbe bismillah! ay ay aklıma geldi de şimdi! ziggy ile seyretmiştik de yeminlen evde birbirimize "şimdi sıçtık kızım" bakışımızı fırlatmıştık.ulan nerden geldi aklıma gece gece bu film! of sus esteban!

cadde üzerinde bir evde oturmanın nasıl olduğunu merak ederdim, gayet boktanmış. sokak denen şeyi özledim. eskiden ne güzel sokağım vardı, sokağımız. kafamda havluyla çıkardım be dışarı! kimse dönüp bakmazdı, ne baksınlar 23 senedir aynı sokakta oturuyorsun. neredeyse kıçımda bezle dolaştığım halimi bilecekler, tamam abartttım bez değil ama kısa pantol diyelim. şimdi bu caddede çıksam kafamda havluyla yemin ederim 2 dakkaya ambulans gelir, ağzını açamadan giydirir deli gömleğini. halbuki insan çıkabilmeli havluyla ne var canım bunda. kuaför iki adım yer, gidemez miyim, kaç kere ayağımda kuaförlerin kağıt terlikleriyle döndüm eve! peh! o sokak bir konuşsa zaten var ya hayatım roman!

öyle şeyler var di mi? hayatım roman! yazsam film olur! yaz canım o zaman! mesela benim bir şeyler yazdığımı bilenler bana arada şöyle yapıyor, ne yazıyorsun bu aralar? hiç işte onu bunu. he iyi gel bana ben sana hayatımı anlatayım. niye canım bir zamanlar anadolu'da mısın? nesin yani? olayımız nedir? ne anlatabilirsin bana bu kadar enteresan?

hepimizin hayatı birbirinin aynısı. gerçekten bak gözlemle esteban. ne dediğimi anlayacaksın. biri boksa diğeri kaka yani. bence olay bu. ya da ben negatlıktan öleceğim. e bana negat diyor. negatifi kısaltmış. ben de ona eksi sonsuzum ben dedim. eksi sonsuzdan artı sonsuza doğru giden otobüsümüzde karşımıza inekler çıkabilir esteban. evet saçmaladığımın farkındayım ve bu hoşuma gidiyor esteban.

neyse esteban, ben yatıyorum, seni de öpüyorum. evet farkındayım esteban, yazının sonu böyle kaldı havada. olsun. he bir de esteban bana öyle bakıp durma, gerçekten sinirleniyorum. hem sen ne diye izliyorsun beni? yapacak işin yok mu senin? ne bileyim git ütü filan yap. dolanma ayağımın altında. he bir de dur dur iki dakka, öyle izlemekle olmuyor esteban, bunu da bil yani.

tamam şimdi çekilebilirsin esteban. sana rıfkı mı desem acaba? rıfkı fena olmadı sanki he? neyse esteban, öyle sağdan sağdan bakma bana. ve de evet esteban, bütün o yazılar bana yazıldı. şimdi rahatladın mı?

şimdi çekilebilirsin esteban. tıpış!

he bir de esteban, git bana çay demle! sütlü olsun! sevdiğim gibi olmazsa soracağım! 

4 Temmuz 2012 Çarşamba

iyi şeyler bu tarafta.

iyi şeyler bizim tarafta.

bazı şarkılar çok güzel. e bizim tarafa taşınıyor. ev bakıyoruz ona. pencereme kuşlar konuyor, bebek kuşlar.ekmek kırıntısı veriyorum, yiyorlar, sonra gidiyorlar, sonra yine geliyorlar.

sabahları odama güneş ışığı doluyor. güneş gözlerimi yakmayı çok seviyor. uyku gözlüğü taktığımı görsen ne derdin acaba? acaba bana güler miydin? evet şu audrey hepburn'un taktığından. ışıkları kapatır mısın?

biri saçlarımı toplasın, tarasın, kurutsun. rapunzalisyon, durduramıyoruz. evet benim saçım varmış. rüyamda kucağımda bir erkek bebekle zombilerin arasındaydım. bebek zombi değildi hayır. zombilerden kurtulmaya çalışıyordum. temmuz olunca rüyalarım daha bir saçmalıyor. geçen hafta rüyamda bir arkadaşım eski model bir amerikan arabası kullanıyordu ve beni kilisenin papazı bile tanıştırıyordu. rüya bu ya papaz da joshua jackson'dı, kendisi benimle evlenmek istiyordu ve babamı ikna etmeye çalışıyordu.

ah muhsin'i çok seviyorum, onur ünlü sevdiğimiz bir abimiz. yeni dizisi geliyor duydun mu? arkadaşlarımın dizileri var, kitapları var. ya senin? benim bir şeyim yok. kedim var, yetmez mi? bence yeter. pamuşka dünyaya bedel. pembe patilerini sevdiğimin.

iyi şeyler bizim tarafta.

yeni bir şey yazdım, çok güzel oldu. ne yazdın? söylemem. ben bazen biraz ketumum. canım istediği kadar. bazen anlatırım, bazen anlatmam. keyfimin kahyası mısın? mısınız, sınız?

bugün b. ile kadıköy'e gittik, çocuk kitaplarına baktık.sonra e geldi, kahve içtik, e bize fal baktı. söyledim değil mi? e bizim tarafa taşınıyor. b'nin de yeni bir işi olacak yakında. ben b ile tatile gittim, denize girdim, bisiklete bile bindim ooo oğlumm!

güzel şeyler bu tarafta.

peki ya sen? ya ben? ben de bir şey yok. var gibi ama yok gibi de. ne bileyim ben. 

"biliyorum lir sızmıyor şakaklarımdan ve yüzümde şeyh çıldırtan yarıklar da yok. annem beni hep çok sevdi, kız gördüm mü ağlıyorum. modern bir alışkanlıktır ölmek, seni doğasıya seviyorum." bunu ben demiyorum, muhsin diyor, ben okuyorum. sonra izliyorum, bazen de yazıyorum, en çok dinliyorum ama.

bazı şarkılar çok güzel. bazı şarkıları kim söylerse söylesin, hissettirdikleri değişmiyor. mehmet erdem bir harmanım bu akşam'ı söylemiş mesela, ben dinledim, gene ağladım. bazen bazı şarkılar beni ağlatıyor esteban. ne fena değil mi hafıza denen şey esteban! benim arada sırada feleğim şaşıyor, böyle bir, merhaba canım kafan çok güzel, cunda çok güzel yine gelecek ben diyorum. olsun be esteban. iyi şeyler oluyor bu tarafta.

"hadi çay koy da içelim"

sahi, biz seninle ne zaman içeceğiz?








3 Temmuz 2012 Salı

"intikam soğuk yenen bir yemektir.
tıpkı zeytinyağlı yemekler gibi.
nasıl ki barbunya pilakisini sıcak yemek, pilakiye saygısızlıksa intikam da aynen soğuk yenmelidir."